3 Milli Birlik ve Beraberlik: Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Biz milli varlığın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz. (1936) Toplu bir milleti istila etmek, daima dağınık bir milleti istila etmek gibi kolay değildir. (1919) 4. Yurtta Sulh (Barış), Cihanda Sulh: Birlik ve beraberlik her şeyi yener - 04/01/2017: Birlik ve beraberlik ortak geçmiş üzerine kurulur. Ortak geçmiş; Ortaklaşa yaşanılan, Yol arkadaşlığından, Üretmeden tüketim, tüketir. - 02/01/2017: Yaşam bir sorumluluk, hesap verme işi olmadıkça, sorumsuz sorumlular sorumluluk alırlar mı? ç Havza ve Amasya Genelgeleri, yerel kongreler ile Erzurum ve Sivas Kongrelerinin millî hâkimiyet ve millî birliğin sağlanması açısından önemi vurgulanır. d) Amiral Bristol ve General Harbord Raporları üzerinden işgallerin haksızlığına değinilir. Cevap : Çanakkale türküsü milli birlik ve beraberliğin en güzel örneklerini ifade eden bir türkü olarak ifade edebiliriz. Türk milletinin Cihan devletlerine karşı yapmış olduğu genç çocuk yaşlı kadın demeden bir arada düşmana karşı bağımsızlığı için dimdik Durmuş ve kazanmış olduğu en büyük zaferleri ifade 2-İstiklal Marşımızın millî birlik ve beraberliğimi için yeri ve önemini kavrayabilme. 3-Bilinçli tüketici ve tüketicin korunması konularını bilme. 4-Çanakkale savaşının önemini kavrama. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kulüp öğrencileriyle kutlanması, pano hazırlanması. ePNt1. “Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer! Dışı baştan başa bir nesl-i kerîmin yâdı; İçi boydan boya milyonla şehîd ecsadı. Öyle meşbû-i şehâdet ki bu öksüz toprak; Oh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak! Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesl-i sefîl, Yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezîl"Süleymaniye Kürsüsünden Niçin “Edebiyatımızda Çanakkale” veya “Edebiyatımızda Çanakkale Savaşı, Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları, Çanakkale Zaferi” değil de, “Mehmet Âkif ve Çanakkale” Çünkü artık Çanakkale deyince ilk önce Mehmet Âkif’imizi hatırlıyoruz da ondan. Çanakkale ve Mehmet Âkif birbirinden kopmaz iki kavram, iki isim hâline geldi. Bu nasıl oldu? Çanakkale Savaşı’nı ve Zaferi’ni sözle, şiirle, malzemesi kelimeler olan edebiyat sanatıyla o ebedîleştirdiği için. Çanakkale şehitleri ve bütün şehitlerimiz için, Mehmetçik için, en güzel ve en büyük, en muhteşem âbideyi kelimelerle o diktiği için. Safahat’ın 6. kitabı olan Âsım’ın sonlarında yer alan ve bağımsız bir biçimde “Çanakkale fiehitleri, Çanakkale fiehitlerine, Çanakkale fiühedâsı, Çanakkale Destanı, Meçhul Asker” adlarıyla da yayınlanan ve anılan, taşlara kazılmaya ve altınla yazılmaya layık bu şiir, ilk defa yayınlandığında; devrin ileri gelen şair, yazar ve hatiplerinden, “Kara Bir Gün”, “Rus Kimdir? Moskof Nedir?” ve “Dâüssıla” gibi çok ünlü eserlerin sahibi Süleyman Nazif şöyle diyor “Allah’ın şehitleri olduğu gibi, şairleri de var.” “Âsım, asrımızın a’sar-ı müstakbeleye bir hediyye-i tahassüsü, bir selâm-ı heyecânıdır.” Servet-i Fünûn’un bir başka tanınmış şair ve naşiri Cenab fiehabettin’e göre ise; “Mehmet Âkif, bizim yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük “dâsitânî şairi”dir... O, nefhasının müstesnâ kuvveti, kârihasının fevkalade servet ve semâhati, dehâiyyetinin pâyansız imbisatı ve san’atının tannân selâset-i mûsikîyesi ile memleketimizin yegâne dâsitânî şâiridir... Onun kalbi, fânî hislerden çok uzak ve çok yüksek iki aşk ile yanar Din aşkı, vatan aşkı.” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar bir kaç devri, uzun hayatı boyunca yaşamış “fiâir-i Âzam” unvanlı Abdülhak Hâmid de, Çanakkale Destanı için şu önemli sözü söylemiştir ”Âkif’in bu eseri, dünyâ durdukça, yaşayacaktır. Onun bir nazîrini yapmak muhaldir”. “Altının kıymetini sarraf bilir.” denilmiştir. Görüyorsunuz, bu sözleri rastgele birileri söylese fazla bir ehemmiyeti olmaz. Ama aynı sözler en büyük edebiyat otoriteleri tarafından, üstelik çağdaşı olan üç meşhur şair tarafından söyleniliyorsa ki, aslında şairlerin, genel olarak da bütün sanatçıların, birbirlerini kıskanmaları çok görülen olaylardandır, işte o zaman bu sözler çok büyük bir önem kazanıyor. Her yıl 18 Mart’ta Çanakkale Zaferi’ni kutluyor ve aziz şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz. Bundan altı gün önce de İstiklal Marşı’mızın TBMM’nce kabulünün yeni bir yıldönümünü idrak ediyoruz. Ne mutlu bir tesadüftür ki, millî birlik ve bütünlüğümüzün temellerinden ikisi, her yıl Mart ayında 12 ve 18 gündeme gelmektedir. Bence bu iki tarihî ve edebî olay arasında çok önemli bazı benzerlikler mevcuttur. Bir kere unutmamak lazımdır ki, I. Dünya Savaşı içinde yedi düvele karşı çarpışan Osmanlı, bu ölüm kalım mücadelesinin en önemli cephe ve safhasını oluşturan Çanakkale Muharebelerinde, denizde ve karada, düşmanlarına henüz bitmediğini, tükenmediğini göstermiş bulunmasa, yenilginin zehirini mağrur ve kuvvetli düşmanlarına yudum yudum içirmiş olmasaydı, talihinin tersine dönmesinden bu yana bütün dünyaya karşı, ilk defa “hasta adam”ın ölmediğini ispat ederek dimdik karşılarına dikilmeseydi, Osmanlı’nın külleri arasından Mondros Mütarekesi ve vatanımızın bir kısmının işgaline rağmen, yeni bir silkiniş ve dirilişle Millî Mücadele kıyamını gerçekleştirebilir ve Yeni Türk Devleti’ni kurabilir miydik? O halde, bir yığın askerî, siyasi ve içtimai gerekçelerinin tafsilatıyla ortaya koyacağı bir gerçeği bir cümlede özetleyelim; Nasıl ki, Mehmet Âkif’in kaleminden çıkmış İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşı henüz zaferle neticelenmeden yazılmış ve cephede çarpışan askerlerimize ve varıyla yoğuyla onu destekleyen cephe gerisindekilere büyük bir ümit ve iman aşılamış ve millî direnişin manevi dayanaklarından biri olmuşsa; Çanakkale Savaşları ve Zaferi de, tıpkı onun gibi, Kurtuluş Savaşı’mızın maddi, manevi ve askerî zemini üzerinde bina edilmiştir. Bugün de her iki savaş ve bu savaşların edebiyatımızdaki yankılarından olan Çanakkale Destanı ile İstiklâl Marşı, millet ve devlet olarak varlığımızın, millî birlik ve beraberliğimizin, iki önemli sütununu oluşturuyor. Nitekim İstiklal Marşı 1982’de Anayasa’ya da konularak, Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilmez bir manevi mirası olduğu devletçe de tescil edilmiştir. Bu milletin gönlüne taht kurmak, dünya Türklüğünün en büyük ümidi, sevgilerini yönelttikleri yer ve bütün Müslümanların bağımsızlıklarını yeniden elde etmek için örnek aldıkları bir ülke ve devletin İstiklâl Marşı’nın şairi olmak ve İstiklâl Mücadelesi’ne zemin oluşturan büyük Çanakkale mukavemetinin en güzel destanını yazmak; bir şair için, bunlardan daha büyük şeref olur mu? Bu ona, 63 yıllık hayatı boyunca, milleti için, bütün Müslümanlar için, ağlayan bir göz, sızlayan bir yürek, karakter âbidesi bir Müslüman Türk, bir mümin olmanın ecir ve manevi mükâfatlarından biri olsa gerek. Hiç şüphesiz o, hem Millî Mücadele’nin, hem de bugünkü millî bütünlüğümüzün manevi mimarlarındandır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline koyduğu, çok değerli harçlardır. Ayrıca Âkif, sadece bu iki eseriyle değil yedi kitaptan oluşan Safahat’ıyla, öteki eserleriyle ve üstün şahsiyetiyle de millî ve manevi bütünlüğümüzün bir teminatıdır. 500 küsur sayfalık Safahat, Türkiye’de en çok basılan ve okunan şiir kitabıdır. Bugüne kadar Safahat’ın 50’den fazla baskı yaptığını söylemek, bu konuda bir fikir verebilir. Mehmet Âkif için, Türk kültür ve edebiyatının temel esaslarından biri olan bu aziz insan için, ölümünün 50. yılına rastlayan 1986’da ve onu takip eden birkaç yıl içinde, devletçe de anma toplantıları ve çeşitli faaliyetler yapıldığını biliyoruz. O tarihten bu yana, telif haklarının kamuya geçmesi ile dileyen herkes Mehmet Âkif’in eserlerini basabilmektedir. Bu cümleden olarak, Kültür Bakanlığı Safahat’ı yeniden bastırmış, ayrıca onun tenkitli basımını yaptırmıştır. Bu diziden, Mehmet Âkif’in Makaleleri de defalarca basılmıştır. Eseri, yayına, değerli hocamız Prof. Dr. Abdülkerim Abdulkadiroğlu ve eşi hazırlamıştır. Yine Kültür Bakanlığı, Yavuz Bülent Bâkiler, Neriman Malkoç Öztürkmen ve daha başka yazarların da, Âkif ve eseri üstüne hazırladığı kitapları neşretmiştir. Âkif, bugün Türk kültür ve edebiyatı içinde, birincisinden çok daha canlı ve uzun ikinci hayatını yaşamaktadır. Mehmet Âkif merhum, hayattayken de birleştirici bir şahsiyetti. Bütün bir milleti aynı ulvi gayeler etrafında birleştirerek onun güçlü olmasını sağlamaya çalışıyordu. Harbiye Nezaretine bağlı Teşkilat-ı Mahsusa Askerî İstihbarat adına Berlin’e gitmesi, “Necid Çöllerinden Medine’ye“ koşması, Millî Mücadele’de İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek, arkadaşı Eşref Edip’le Fergan birlikte çıkardığı Sebilürreşad dergisini Kuva-yı Milliye emrine vermesi, bâzı yerlerde çıkan isyanların bastırılmasındaki gayretleri, camilerdeki vaazları, hutbeleri, askere ve bütün millete maneviyat aşılayan konuşmaları, yazıları, şiirleri, gezileri, bu birleştirici şahsiyetini çok iyi gösterir. O aynı zamanda edebiyatımızda D. Mehmet Doğan’ın da belirttiği gibi, camiye girmiş, hutbe ve vaazlarda eserinden örnekler okunmuş, hemen hemen yegâne şairdir. Mevlid müellifi Süleyman Çelebi’den beri bu durum 5 asır boyunca bu ölçüde başka hiçbir Türk şairine nasip olmamıştır. Aynı hususiyetini, ölümünden sonra da eseri, şahsiyeti ve hatırası ile devam ettiriyor. Bugün biz başta Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı olmak üzere bütün tarihimizin, kahraman mücahitlerini, şehit ve gazilerimizi, Anafartalar’ı, Arıburnu’nu, Conkbayırı’nı, İstiklal Marşı’nı hep birlikte anıyorsak, bunun bence başta gelen sebebi, hem millî hafızamızı tazelemek, hem ölülerimizi veya ölümsüzlerimizi hayırla anmak, gazilerimize teşekkür etmek, bugüne hangi çetin yollardan geçilerek gelindiğini, bugünün kıymetini bilebilmek için dünü bilmek gerektiğini, bugünün kıymetini genç nesillere anlatmak ve millî varlık ve bütünlüğümüzü en güçlü şekilde devam ettirmek, bağımsız yaşamak ve milletler yarışında layık olduğumuz yeri alabilmek, geçmişimize karşı vefa, minnet ve şükran duygularımızı yenilemek içindir. Muhtaç olduğumuz bu asil duygular ve fikirler, hem Çanakkale Destanı’nda, hem de İstiklal Marşı’nda hakkıyla ve fazlasıyla vardır. Âkif bir şiirinde şöyle diyor Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Biliyorsunuz tefrika, bölücülük demektir. Aynı duygu ve düşünceler, birlikten kuvvet doğacağı, parçalanmanın, bölünmenin milletleri, devletleri, Müslümanları felakete sürükleyeceği; Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde de dile getirilmiş bir hakikattir. Safahat’ın muhtelif şiirlerinde bütün bu hususlar defalarca ve somut örneklerle, ibret verici bir biçimde ifade edilmiştir. Âkif, hayatı boyunca milletini toparlamaya, demetlemeye çalışan bir manevi çoban hayatı yaşamıştır. Çanakkale Muhârebelerinde şehit düşen Mehmetçiğe şu sözlerle seslenir “Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhîd’i” Âkif gerek Çanakkale şiirinde, gerekse İstiklal Marşı’nda, vatan, din, istiklal, bayrak, millî bütünlük, hür yaşama hakkı, millet, ülkü birliği, millî tarih, ordu, şehitlik... gibi üstün kıymetlerin savunmasını yaparak emperyalizme ve haçlı zihniyetine hücum ediyor. Bu kıymetler bugün de önem ve değerlerini korumaktadır; kıyamete kadar da koruyacaktır. İşte, atalarımızdaki “din ü devlet” kaygısının, “devlet-i ebed-müddet” endişesinin de manası budur. Bugün şu veya bu tarzda bölücülük yapanlara, buna gücü yetmeyeceklere en güzel ders, ibret ve cevaplar, Âkif’in eserinde bol bol vardır. Son zamanlarda bölücülüğe yeltenenlere, böyle bir art niyet taşıyanlara söylenecek tek bir söz vardır. Ali Suavi’nin deyişiyle; “Arkadaş sen de aynı gemidesin.” Unutma ki, bu çatı yıkılırsa altında sen de kalırsın!... En geniş çerçevede milletin, özel olarak da aydınların ve gençlerin bir ortak millî kültür hamûlesine sahip kılınması, asgari değil, azami müştereklerde birleşme için aynı kültür dinamikleriyle beslenmesi yönünde, devletin gerekli tedbirleri daha yoğun biçimde alması beklenir. Bu konuda rahmetli hocam Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Maalesef bugün aydınlarımızın müşterek okudukları on kitap bile yoktur.” derdi. Yaklaşık kırk yıl önce söylenen bu sözler, geçerliliğini maalesef bugün de korumaktadır. Milleti millet yapan en önemli unsurlardan biri, ortak mazi ise; bir diğeri de, ortak geleceği meydana getirecek olan gâye birliğidir. Ortadoğu ile ilgili kıymetli eserlerin sahibi Prof. Dr. Mim Kemal Öke, memleketimizde zaman zaman görülen bölücülük faaliyetlerinden biri üzerine yazdığı bir yazıda şunları söylüyor; “Gazetede kışkırtılıp sokağa dökülen kimselerin resmini gördükçe aklıma, nedense Mehmet Âkif geldi. Kendi kendime, acaba o insanlar; Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiliz emperyalistlerin kışkırtmasıyla tezgâhlanan isyanlara karşı, mukaddes topraklara düşüp; “Ezelden kaynaşan ervâha ayrılık var mı?Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?Olunca minberimiz, arşımız, Hudâ’mız bir; Benim de beklediğim nur, O’nun da gâyesidir” diye haykıran Mehmet Âkif’i bilirler mi? Veya Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı ayaklananların, Filistin’de Musevi Yurdu ve Ortadoğu’da İngiliz mandası ile karşılaşınca, nasıl pişman olduklarını bilir mi?” Hâlâ ateş, barut ve duman kokuları bütün şiddetiyle devam eden Ortadoğu’da yaşanan büyük facianın Irak Savaşı ve Filistin Dramı meydana gelmesinde, asırlarca birlik ve beraberlik için kanını sebil eden atalarımıza karşı yapılan ihanetlerin, arkadan vurmaların, bir bakıma bedelinin ödenmesi hâdisesi yok mudur, dersiniz? Buna hiçbir zaman sevinmek, üzülmemek mümkün değildir; ancak Osmanlı’nın çekildiği topraklarda kurulan 30 kadar devlet veya devletçiğin, o günden bugüne kadar fokur fokur kaynaması ve kiminin kurda kuşa yem olması, düşünenler için bir ibret levhası oluşturmuyor mu? Bu konuda söyleyeceğim tek söz kaldı; “fianlı Çanakkale Müdafaası ve Millî Mücadele Destanı ve bütünüyle İstiklal Marşı hepimizindir.” Unutmamalıyız ki, hepimizde ortak olan yönler, yanlar, inançlar, özellikler, farklı olan yönleri söylemeyi bile değmez kılacak kadar fazladır. Bütün dış güçlerin parça parça edemedikleri, bölük pörçük hâle getiremedikleri, bir tek Türkiye’miz kaldı. Bu bakımdan çok dikkatli olmalıyız. Birlik ve beraberliğimize sımsıkı sarılmalıyız. Tarihte, Anadolu toprağı binlerce yıl boyunca birçok kavme mezar olmuştur. Tarihten ibret alarak, onun tekerrür etmesine fırsat vermeyelim...Not Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Mart 2010 sayısında yayınlanmıştır. Tarih Bekir Oğuzbaşaran ERÜ Fen-Ed. Fak. TDE Böl. Öğr. Gör. Kayseri Siz de Çanakkale Türküsü’nü araştırarak bu türküyü millî birlik ve beraberliğimiz açısından değerlendirip yazınız.a ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda mücadele ettiği cephelerden biri de Hicaz-Yemen Cephesi’dir. Anadolu’nun farklı yerlerinden Yemen’e giden askerlerin birçoğu burada şehit düşmüştür. Bu cephede yaşanan acılar ve kaybedilenlere duyulan özlem Yemen Türküsü’ne konu olmuştur. Havada bulut yok bu ne dumandır. Mahlede ölüm yok bu ne şivandır. Şu yemen elleri ne de yamandır. Adı Yemen’dir, gülü çimendir. Giden gelmiyor, acep nedendir?Öğrendiklerimi UyguluyorumSiz de Çanakkale Türküsü’nü araştırarak bu türküyü millî birlik ve beraberliğimiz açısından değerlendirip Çanakkale savaşı sırasında ortaya çıkmıştır. Bunu savaşta asker olan Emrullah Nutkunun annesine yazdığı mektuptan anlıyoruz. Mektupta Nutku annesine şöyle diyor “Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkale’den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.” Bu cümlelerden anladığımız kadarıyla türkü cephede savaş sırasında yazılmış ve dilden dile ulaşmış. Türkü savaşta şehit olan askerlerin anısına yazılmış. Zaten Çanakkale savaşı sırasında pek çok şiir yazılmış ve bestelenmiştir. Bu şiirler edebiyatımızda harp edebiyatı adı altında Sınıf Ata Yayınları Sosyal Bilgiler Ders Kitabı Sayfa 55 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz. ☺️ BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER! Kayseri OSB Başkanı Yalçın, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü mesajında şer odaklarına karşı en önemli gücün birlik ve beraberliğin olduğunu söyledi. Kayseri Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yalçın, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. Başkan Yalçın, 15 Temmuz’da şer güçler ve onların terör taşeronlarına karşı önemli bir mücadele verildiğini vurguladı. Kayseri OSB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yalçın, 15 Temmuz’da sadece içerdeki hainlere değil, dışardaki işbirlikçileri olan şer güçlere karşı da büyük bir darbe vurulduğunu belirtti. Türk milletinin üzerine oyun oynanamayacağının bir kez daha görüldüğünü ifade eden Başkan Yalçın, “Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafya ile ilgili hesap yapanlar ülkemiz ve milletimiz üzerine de senaryolar yazıyorlar. Bu senaryoları boşa çıkarmanın tek yolu birlik beraberliğimizi korumak ve daha güçlü olmaktır. Daha güçlü olmanın yolu da daha fazla çalışmak ve daha fazla üretmekten geçiyor” dedi. Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’nin ülkemizin önemli üretim merkezlerinden birisi olduğunu ve sanayicilerimizin ülke ekonomisine daha fazla katkı sunmak için azami derecede gayret gösterdiğini dile getiren Kayseri OSB Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın, bu gayreti artırmak ve desteklemek için çalıştıklarını kaydetti. Açıklamasında 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nü kutlayan ve 15 Temmuz kahramanlarını rahmet ve minnetle anan Başkan Mehmet Yalçın, “Vatanımız ve milletimiz için can veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Birlik ve beraberliğimizin daim, vatanımızın ilelebet payidar olmasını niyaz ediyorum” diye konuştu. ÇANAKKALE TÜRKÜSÜNÜN SÖZLERİ Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı, Ana Ben Gidiyom Düşmana Karşı Of Gençliğim Eyvah Çanakkale İçinde Bir Uzun Selvi, Kimimiz Nişanlı Kimimiz Evli. Of Gençliğim Eyvah. Çanakkale Üstünü Duman Bürüdü, On Üçüncü Fırka Yürüdü. Of Gençliğim Eyvah. Çanakkale İçinde Bir Dolu Testi, Analar Babalar Mektubu Kesti. Of Gençliğim Eyvah. Türkü Çanakkale savaşı sırasında ortaya çıkmıştır. Bunu savaşta asker olan Emrullah Nutkunun annesine yazdığı mektuptan anlıyoruz. Mektupta Nutku annesine diyor “Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler. “Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Anne ben gidiyorum kirli buluyor”. Üstte zabitler, üst arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkale'den ayrılacağız. Ama boy kavuşacağım ben. ” Bu cümlelerden anladığımız kadar türkü cephede savaş yazılmış ve dile ulaşmış. Türkü savaşta şehit olan askerlerin anısına yazılmış. Zaten Çanakkale savaşı sırasında pek çok şiir yazılmış ve bestelenmiştir. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı ,Enderun Vakfının düzenlediği Çanakkale'den Afrin'e Milli Birlik ve Beraberliğimiz konferansında konuştu. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Enderun Vakfının düzenlediği Çanakkale'den Afrin'e Milli Birlik ve Beraberliğimiz konferansında konuştu. Nevşehir'in en köklü eğitim ve hayır kurumu olan Enderûn Eğitim Vakfı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı'yı ağırladı. Kur'an tilaveti ve açılış konuşmasının ardından söz Prof. Dr. Mazhar Bağlı'ya ya verildi. Mazhar Bağlı dünyada etnik olarak ayrıştırılmaya çalışılan ve başarıya ulaşmış ülkelerin şu an ki durumlarının analizini yaparak konuşmasına başladı. Pakistan ve Bangladeş örneğiyle konuşmasına devam eden Mazhar Bağlı geçtiğimiz ay ziyaret ettiği Arakan'dan örneklerle Türkiye'nin şu an içerisinde bulunduğu durumu ve Afrin operasyonunun öneminden bahsetti. Afrin ve bir önceki El Bab - Celabrus operasyonunun başarıya ulaşmasının en önemli sebeplerinden biri olarak da son 15 senede halk ve devlet arasındaki bütünleşmenin önemine dikkat çeken Mazhar Bağlı soru cevap faslının ardından konuşmasını sonlandırdı. Mazhar Bağlı'nın konuşmasının ardından şehitlerimiz için okunan hatim duasıyle birlikte program sonlandırıldı.

çanakkale türküsünün milli birlik ve beraberliğimiz açısından önemi