Sadecemeal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Nuh Sûresi 2. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. Nûhdedi ki: “Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler.”. 22. “Büyük büyük tuzaklar kurdular.”. 23. Dediler ki: “Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd’i, ne Suva’ı ve ne de Yeğus’u, Yeûk’u ve Nesr’i.”. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi 5.04.2015 87414 Okunma, 10 Yorum. Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi. İslam dünyasında Hz. İbrahim’in hangi tarihler arasında yaşamış olduğuna dair ciddi bir çalışma yoktur. İslam âlimleri muharref Tevrat’a göre çıkarılmış kronolojiyi kabul etmiştir. Bu kronolojiye DüNYA MEDENİYETİNDE TüRKLERİN PAYI HZ. NUH'UN OĞULLARI VE TüRKLER üte yandan TEVRAT, NUH'un gemisinin AĞRI Dağı'na konduğunu söyler. KUR'AN'da ise CUDİ Dağı'na oturduğu belirtilir (Hud Suresi, 44. Ayet) Bizce bu farkın sebebi TEVRAT'ın, inmesinden 600 yıl sonra kaleme alınmasıdır. AĞRI Dağı daha yüksektir ve Yahudiler onu bu şerefe daha layık buldukları için Kuran-ı Kerim’de en çok şükreden ve sabreden bir kul olarak zikredilen Hazreti Nuh’un bir diğer özelliği de kafirlere karşı sert bir tavır sergilemesidir. Hz Nuh’un hayatı ticaret ve çobanlık ile geçmiştir. 950 sene boyunca kavmini Allah’ın dinine davet etmek için uğraşan Hazreti Nuh’un 1300 sene yaşam sürdüğü NI2ua8. Yüce kitabımız Kuranı Kerim’de Hz Nuh ile ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim’de geçen Hz Nuh ile ilgili Bunlardan önce Nuh kavmi de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak “Delidir” demişlerdi; O yıldırılmış ve “Ben yenildim, bana yardım et” diye Rabbi’ne yalvarmıştı. 11. Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşalan sularla açtık. 12. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; sular, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti. 13-14. Onu, tahtadan ve mıhtan yapılmış bir gemiye bindirdik; kendisine nankörlük edilmiş olan kişiye Nuh’a bir mükafat olarak, nezaretimiz altında yüzüyordu. 15. Biz o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yokmu dur? Benim azabım ve uyarmam nasılmış?7/59. Nuh’u kavmine gönderdik de “Ey kavmim! Allah’a tapın, O’ndan başka tanrınız yoktur. Yoksa, sizin için büyük bir günün azabından korkarım” dedi. 60. Kavminin ileri gelenleri “Doğrusu, biz seni açık bir şaşkınlık içinde görüyoruz” dediler. 61-63. Nuh “Ey kavmim! Bende bir şaşkınlık yoktur, tam aksine ben alemlerin Rabbi’nin Elçisi’yim. Rabbimin gönderdiklerini size iletiyor ve size öğüt veriyorum. Ben Allah katından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Sizi uyarmak, korunmanız ve merhamete uğramanızı sağlamak için içinizden biriyle Rabbinizden size bir öğüt gelmesine mi şaştınız?” dedi. 64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk, çünkü onlar körleşmiş bir Nûh kavmi elçilerini yalanladıkları zaman, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Haksızlık edenlere can yakıcı azap Nuh’un kavmi peygamberlerini yalanladılar. 106-110. Kardeşleri Nuh onlara “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbi’ne aittir. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin” dedi. 111. “Sana en alt tabaka uyarken, biz sana mı inanacağız?” dediler. 112-115. Nûh “Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesapları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben, inananları kovacak değilim. Ben sadece açık bir uyarıcıyım” dedi. 116. “Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaksın” dediler. 117-118. Nûh “Rabbim! Kavmim beni yalanladı, benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve berâberimdeki inananları kurtar” dedi. 119. Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. 120. Sonra geride kalanları suda boğduk. 121. Doğrusu, bunda bir ibret vardır; ama çoğu inanmamaktadır. 122. Rabbin üstündür, çok Ey Muhammed! Onlara Nuh’un haberini oku! O, kavmine “Ey kavmim! Benim ayağa kalkmam ve Allah’ın âyetlerini hatırlatmam, size ağır geldiyse, ben Allah’a güveniyorum; siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin; yapacağınız iş size bir tasa da vermesin, sonra onu bana uygulayın ve bana süre vermeyin. Eğer yüz çevirirseniz, zaten sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir ve bana Müslümanlar’dan biri olmam emrolundu” demişti. 73. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Uyarılmış olanların sonlarının nasıl olduğuna Biz Nûh’u kendi kavmine gönderdik. “Ben size apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına tapmayın. Ben sizin hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum” dedi. 27. Kavminin inkâra ileri gelenleri “Senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Sana ancak bizim ayak takımının uyduğunu görüyoruz. Bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz” dediler. 28-31. Nûh şöyle dedi “Ey kavmim! Eğer Rabbimin katından açık bir belgem varsa ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş ve siz bunu görmüyorsanız, istemediğiniz hâlde sizi o rahmete biz mi zorlayacağız? Ey kavmim! Buna karşılık ben sizden bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir. İnananları da kovacak değilim. Çünkü onlar Rableriyle karşılaşacaklar. Fakat ben sizi cahilce davranan bir toplum görüyorum. Ey kavmim! Onları kovarsam Allah’a karşı beni kim savunur? Düşünüp öğüt almaz mısınız? Size Allah’ın hâzinelerinin benim yanımda olduğunu söylemiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu da söylemiyorum. Gözlerinizin hor gördüğü kimselere Allah iyilik vermeyecektir de diyemem; içlerinde olanı en iyi Allah bilir. Yoksa şüphesiz haksızlık edenlerden olurum”. 32. Onlar “Ey Nuh! Sen bizimle tartıştın, hem de tartışmamızı ileri götürdün. Eğer doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir” dediler. 33-34. Nuh “Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir. Siz onu aciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size faydası olmaz. Sizin Rabbiniz O’dur ve O’na götürüleceksiniz” dedi. 35. Ey Muhammed! Yoksa sana “Kur’an’ı uydurdu” mu diyorlar? De ki “Eğer onu ben uydurdumsa, suçu bana aittir. Ama ben, sizin işlediğiniz suçlardan uzağım”. 36-37. Nûh’a “Senin kavminden, inanmış olanların dışında kimse inanmayacaktır. Onların yapmış olduklarına üzülme. Bizim gözetimimiz altında, sana bildirdiğimize göre gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için bana başvurma, çünkü onlar suda boğulacaklardık diye vahyolundu. 38-39. Nûh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanından her geçtikçe onunla alay ediyorlardı. O da “Bizimle alay ediyorsunuz, ama biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz. Rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kime ineceğini göreceksiniz” dedi. 40. Sonunda buyruğumuz gelip tandır kaynamaya başlayınca “Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir” dedik. Ancak pek az kimse onunla beraber inanmıştı. 41. Nûh “Oraya binin; onun yürümesi ve durması Allah’ın adıyladır. Rabbim çok bağışlayıcı ve merhametlidir” dedi. 42. Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenarda ayrı kalmış oğluna “Ey oğulcuğum! Bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla beraber olma” dedi. 43. Oğlu “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır” deyince, Nûh “Bugün Allah’ın buyruğundan, O’nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi ve oğlu da boğulanlara karıştı. 44. “Ey yeryüzü! Suyunu çek! Ve ey gök! Sen de suyunu tut!” denildi. Su çekildi, iş de böylece bitirildi. Gemi ise Cûdi’ye oturdu. “Haksızlık yapan toplum yok olsun” denildi. 45. Nûh, Rabbine seslendi “Rabbim! Oğlum benim ailemdendir. Doğrusu, senin sözün yegâne gerçektir. Sen hükmedenlerin hükmedenisin” dedi. 46. Allah “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü o, doğru olmayan bir iş yapmıştır. Öyleyse, hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Sana cahiller gibi davranmamanı öğütlerim” dedi. 47. Nûh “Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamazsan ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum” dedi. 48. “Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara, Bizden bir esenlik ve bereket olmak üzere gemiden in. Ama öyle topluluklar da var ki, onların geçimini de sağlayacağız; ama daha sonra onlara Bizden can yakıcı bir azap değecek” denildi. 49. Ey Muhammed! Bunlar, sana bildirdiğimiz, gayb haberlerindendir. Sen de kavmin de bundan önce bunları bilmezdiniz. Öyleyse sabret; çünkü sonuç, Allah’a saygılı Nûh Bize duâ etmişti de ne güzel kabul etmiştik. 76. Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. 77. Onun soyunu sürekli kıldık. 78-79. Sonra gelenler arasında “Âlemlerde, Nûh’a selâm olsun” diye ona bir ün bıraktık. 80. işte Biz iyi davrananları böyle ödüllendiririz. 81. O Bizim inanmış kullarımızdandı. 82. Sonra, diğerlerini suda Daha önce de Nuh kavmini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir “Kavmine can yakıcı bir azap gelmezden önce onları uyar” diye Nuh’u kavmine gönderdik. 2-4. O da “Ey kavmim! Ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk edin, O’na saygılı olun ve bana itaat edin ki, Allah günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar erte leşin. Allah’ın belirttiği süre gelince geri bırakılamaz; keşke bilseniz!” dedi. 5-20. Nûh dedi ki “Rabbim! Ben milletimi gece gündüz çağırdım, fakat benim çağırmam sadece benden kaçışlarını artırdı. Ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra, ben onları yine açıkça çağırdım. Üstelik, onlara açıktan açığa da, gizliden gizliye de söyledim. Onlara Rabbinizden bağışlanma dileyin; O çok bağışlayıcıdır. Size gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın. Ne oluyorsunuz ki, Allah’a âlicenaplığı yakıştırmıyorsunuz? Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştı. Allah’ın nasıl da kat kat yedi gök yarattığını görmez misiniz? Aralarında aya aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır. Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürecek ve sizi yine oradan çıkaracaktır. Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için orayı size yayan O’dur» dedim”. 21-24. Nuh “Rabbim! Bunlar bana başkaldırdılar ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular; birbirinden büyük düzenler kurdular ve insanlara Sakın tanrılarınızı bırakmayın! Ved, Sva’, Yağus, Ye’ûk ve Nesr’den asla vazgeçmeyin» dediler. Böylece birçoğunu saptırdılar; Rabbim! Sen bu zâlimlerin sadece şaşkınlığını artır’’ dedi. 25. Onlar günahları yüzünden suda boğuldular, ateşe sokuldular; kendilerine Allah’tan başka yardımcı bulamadılar. 26-28. Nûh dedi ki “Rabbim! Yeryüzünde hiç bir inkarcı bırakma. Sen onları bırakırsan, Senin kullarını saptırırlar; ancak ahlâksız ve çok inkârcı nesiller doğururlar. Rabbim! Beni, ana-babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; yalnız zâlimleri yok et”.21/76. Nûh’u da an! Hani o daha önceleri seslenmişti de, onun duâsını kabul edip, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmışktık. 77. Âyetlerimizi yalanlayan kavme karşı ona yardım etmiştik. Doğrusu onlar kötü bir toplumdu; Biz de hepsini suda Nûh’u kavmine gönderdik; onlara “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin! O’ndan başka tanrınız yoktur; O’na saygılı olmaz mısınız?” dedi. 24-25. Kavminin inkâra ileri gelenleri “Bu sizin gibi insandan başka bir şey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı, melekleri gönderirdi. İlk atalarımız hakkında hiç böyle bir şey işitmedik. Bu, cinlenmiş bir adamdan başka bir şey değil. Bir süreye kadar onu gözetleyin” dediler. 26. Nûh “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et” dedi. 27-29. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik “Bizim gözetimimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandır kaynayınca, her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana başvurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır. Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince Bizi haksızlık yapan toplumdan kurtaran Allah’a hamd olsun. Rabbim! Beni mutlu bir yere kondur. Sen konuklatanların en iyisisin» de!” 30. Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz, insanları Su taştığı vakit, size bir öğüt olmak üzere ve anlayışlı kulaklar anlasın diye, süzülen gemide sizi Biz Nûh’u kavmine gönderdik; aralarında dokuzyüzelli yıl kaldı. Sonunda onlar haksızlık yaparken, tûfan onları yakalayıverdi. 15. Ama Biz, Nûh’u ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık. Hz. Nuh as. kimdir? Hz. Nuh’un özellikleri nelerdir? Hz. Nuh’un eşi kimdir, Müslüman oldu mu? Hz. Nuh’a oğlu niçin iman etmedi? Hz. Nuh’un as. adı Kur’an’da geçiyor mu? Hz. Nuh’a neden ikinci Adem denir? İnsanlığın ikinci atası kimdir? Hz. Nuh kaç yıl yaşadı? Hz. Nuh kaç yıl tebliğ etti? Hz. Nuh’a kaç kişi iman etti? En uzun yasayan peygamber kimdir ve kaç yıl yaşamıştır? Nuh kavmi neden helak oldu? Nuh Tufanı nasıl oldu, ne kadar sürdü? Nuh Tufanı ne zaman oldu? En uzun yaşayan, tufanı ile yeryüzünü küfürden temizleyen peygamber Hz. Nuh’un hayatı...İnsanları 950 sene sabırla Hakk’a dâvet eden Hz. Nuh’un kısaca hayatı… HZ. NUH’UN KISACA HAYATI - Hz. Nuh Kısaca Kimdir? Kur’an-ı Kerim’de adı 43 defa geçer. Kur’an’da 71. surenin adı Nuh suresidir. Nûh Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde mühim bir yer işgâl eden Ülü’l-azm En yüksek derecedeki peygamberlerdendir. Hz. İdris’e tabi olan salih zatların vefatından sonra bazı insanlar bu salih kişilerin putlarını yaptı, daha sonra bu putlara tapmaya başladılar. Hz. Nuh puta tapan kavme Allah’ın dinine dönmeleri için gönderildi fakat kavminden kendisine çok az kişi iman etti. Nuh’un oğullarından biri de iman etmeyenler arasındadır. 950 sene kavminin hidayet etmesi için uğraşan Nuh sonunda Cenâb-ı Hakk’a acziyetini arz etti ve Hz. Nuh’a “insanlığın ikinci atası” denilmesine sebep olan “Nuh Tufanı” başladı. Nuh Tufanı’ndan önce Allah Teâlâ, Hz. Nuh’a bir gemi yapmasını emretti. Yapılan geminin üç katlı olduğuna, iki veya dört senede tamamlandığına ve içinde ateş yakılarak buharla çalıştığına dâir rivâyetler vardır. Rivâyete göre gemiye iman eden 80 kişi gemiye bindi. Ayrıca hayvanlardan birer çift gemiye alındı. Âlimlere göre Nuh Tufanı’nın başlaması ile yeryüzünün her tarafı sularla kaplandı. Tufanın 6 ay sürdüğü rivayet edilir. İlâhi bir emir ile sular çekildi ve gemi 10 Muharrem Aşure günü Cudi Dağı’na indi. Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Nûh çok şükreden ve sabır gösteren bir kul olarak zikredildi. Onun bir başka özelliği de kâfirlere karşı çok sert davranmasıdır. Nuh çobanlık ve ticaret ile uğraştı. Marangozcuların, denizcilerin piri kabul edilir. 950 senesini kavmini davet ile geçiren Nuh’un 1300 sene yaşadığı söylenir. Bir rivayete göre kabri Mekke’de Mescid-i Harâm’da, Mültezem ile Makām-ı İbrâhim arasında diğer rivayetlere göre ise Kerek, Cizre veya Necef’tedir. En uzun yaşayan peygamber Hz. Nuh’un ayrıntılı hayatı… HZ. NUH’UN HAYATI - Hz. Nuh Kimdir? Nûh -aleyhisselâm-, Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamber Efendimiz’in hadîs-i şerîflerinde mühim bir yer işgâl etmektedir. Ülü’l-azm peygamberlerden[1] birisidir. Kur’ân’da muhtelif vesîlelerle ismi 43 yerde geçmektedir. 28 âyetten müteşekkil olan 71. sûre, onun adını taşır. Meşhur tûfân sebebiyle beşeriyetin “İkinci Babası” sayılır. İdrîs -aleyhisselâm- semâya ref’ edildikten sonra insanlar, hakîkati kaybede­rek putlara ve heykellere tapmaya başladılar. Bunun üzerine Nûh -aleyhisselâm- kavmine peygamber olarak gönderildi. Hazret-i Nûh’un esas isminin “Yeşkûr”, “Sâkin” veya “Abdülgaffâr” olduğu bildirilmektedir. Lakabı “Neciyyullâh” Allâh’ın kurtardığı ve “Şeyhu’l-Enbiyâ” nebîlerin uzun ömürlüsü’dür. İdrîs -aleyhisselâm- semâya ref’ olunduktan sonra kendisine tâbî olanlardan Vedd, Süvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr, dîni yaşayıp teblîğ ettiler ve insanlar arasında yüksek bir mevkiye sâhip oldular. Vefât ettiklerinde, onları hatırlamak için şeytanların teşvîki ile heykelleri yapıldı. Halk, zamanla putperestliğe döndü. Bu heykellerde ilâhî bir kudret olduğuna inandılar. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor “Nûh -aleyhisselâm-’ın kavminde mevcut olan putlar sonradan Araplara intikâl etmiştir. Şöyle ki Vedd adındaki put Dûmetu’l-Cendel’de idi ve Kelb kabilesine âitti. Süvâ’ adındaki put Hüzeyl’in idi. Yeğûs adındaki put Murâd kabilesine âitti. Sonra Benû Gutayf’ın oldu, Sebe’ye yakın Curf isimli mevkideydi. Yeûk, Hemedân’a âitti. Nesr, Himyer’in Âl-i Zi’l-Kelâ’ın idi. Bu putların isimleri aslında Nûh kavmindeki sâlih kimselere âitti. Şeytan bu sâlihler ölünce kavimlerine şu telkini yaptı Sâlih kişilerinizin oturmuş oldukları yerlere onların hâtırasına heykeller dikin ve bunlara onların isimlerini verin.» Halk bu telkine uyup, söyleneni yaptı. Bidâyette tapınma yoktu. Ancak ne zaman ki bunlar vefât ettiler, haklarındaki bilgi de unutuldu ve neticede câhil halk bu putlara tapınmaya başladılar.” Buhârî, Tefsir, 71/1 Nûh -aleyhisselâm-, bâzen çobanlık, zaman zaman da ticâret yapıyordu. Kavminin başında Kâbil soyundan Dermesil isimli zâlim bir kişi bulunmaktaydı. Her kabîlenin ayrı bir putu mevcuttu. Her putun da bir hizmetkârı vardı. Hazret-i Nûh -aleyhisselâm- bunları gülünç bulurdu. O dönemde ahlâksızlık ve putperestlik had safhaya varmıştı. NUH KAVMİNİN ÖZELLİKLERİ Nûh Aleyhisselâm’ın Kavminin Özellikleri 1. Putperest idiler. Onların bu özelliği âyet-i kerîmede şöyle bildirilir “Bir de şöyle dediler; sakın ilâhlarınızı bırakmayın! Hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Yeûk’u ve Nesr’i aslâ bırakmayın!” Nûh, 23 Putlar ve putçular, insanlık târihinde, insanları dâimâ hak yolundan ayırarak sapıklığa götürdüler. Saygı ve hâtırâ için yapılan heykeller, zamanla kendilerine tapılan putlar hâline getirildi. İnsan’ın inandığı ve kulluk yaptığı ilâhı, maddî bir takım şekillerle temsil ve tasavvur etmesine “antropomorfist” akîde denir. Bu akîde insanları muşahhas şekillere tapmaya ve nihâyetinde putçuluğa götürür. Tevhîd dinlerinde ise “müteâl” yâni bütün âlemlerden ve tasavvurlardan yüce bir Allâh inancı vardır. Bu inanç, insan zihnini maddeden uzaklaştırarak mücerred mânâlara yönlendirir. Maddenin çok daha ötesindeki mânevî hakîkatleri kav­ratmaya çalışır. Fakat beşer zihni bu mertebeye ulaşma yerine kolaya kaçarak evvelâ Allâh’ı tecsîm ve teşbîh etme, yâni O’nu kendi dünyâ boyutları içinde tasavvur etme hatâsına düşer. Bu da insanlığın putçuluğa sapmasına sebep olmuştur. İslâm dîni ise insandaki bu meyli en güzel şekilde tasfiye ederek zihnin, Allâh Teâlâ’yı her hangi bir cisme benzetmesini yasaklamıştır. İnsanların mücer­redi müşahhas hâle gitirip taabbüde yönelme dalâletine düşmemeleri için de resim ve heykeli tasvip etmemiştir. Resim ve heykelin diğer bir zararı da, hayâl gücünü tahdîd ederek insanın yüksek mânâları tasavvur ve idrâk etme istidâdını köreltmesidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kabir ziyâretlerindeki ifratlar insanları putçuluğa götürdüğü için önceleri bu ziyâretleri yasaklamış, ancak tevhîd inancının iyice yerleşmesinden sonra şu hadîs-i şerîfleriyle buna müsâade buyurmuşlardır “Size kabir ziyâretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyâret edebilirsiniz!” Müslim, Cenâiz, 106 “…Kabirleri ziyâret etmek isteyen ziyâret etsin. Çünkü kabir ziyâreti bize âhireti hatırlatır.” Tirmizî, Cenâiz, 60 O hâlde kabir ziyâretleri, ölümün hatırlanması, mevtâya bir hediye gönderil­mesi, yâni Kur’ân-ı Kerîm okunması ve âhiretin tefekkürü için tavsiye edilmiştir. Mâneviyat büyüklerinin kabirleri yanında yapılan duâ ve istekler de, onların hür­metine Cenâb-ı Hak’tan olmalıdır. Çünkü kuldan istenmesi, kulları şirke götürür. Nitekim Nûh -aleyhisselâm-’ın kavminde de böyle olmuştu. Allâh -celle celâlühû- yaratılmış olan hiçbir varlığa benzemediği; yâni “muhâlefetün li’l-havâdis” sıfatına sâhip olduğu için, buud ve şekil gibi her türlü beşer tasavvuru­nun ötesindedir. Şeyh Şiblî Hazretleri şöyle buyurur “Allâh Teâlâ’yı düşüncelerinizde kavrayıp akıllarınızda tam bir şekilde anladığınızı sandığınızda, bu düşünceler size iâde edilir. Çünkü bu tür düşünceler, sizin uydur­duğunuz muhdes ve sizin gibi sonradan olma masnû şeylerdir...” Burada Şiblî Hazretleri, sonradan olanla muhdesle Kadîm’in birbirinden tefrîk edilmesi gerektiğini, insanlar için Cenâb-ı Hakk’ı tanımanın yegâne yolunun, O’nun bildirdiği vasıf ve özellikler olduğunu ve bundan başka bir yolun bulunmadığını anlatmaktadır. Dolayısıyla vahyin bildirdiklerini bir kenara bırakıp O’nu müşahhaslaştırmaya çalışmak, elbette insanı çok hazin ve süflî neticelere sürükler. Cenâb-ı Hakk’ın, beşer idrak ve tasavvurunun çok çok ötelerinde olduğunu ifâde etmek için âlimlerimiz şu veciz kelâmı söylemişlerdir “Allâh Teâlâ ile alâkalı aklına hangi düşünce gelirse gelsin, bilesin ki Yüce Allâh onun dışındadır.” Akıl, muhdestir sonradan yaratılmıştır. Cenâb-ı Hakk’ı bu muhdes varlıkla idrâk etmek mümkün değildir. Fakat Mûsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hak’la konuşunca, büyük bir mânevî haz duydu. Bu hazzın iştiyâk ve câzibesi ile Cenâb-ı Hakk’ı görmeyi arzuladı ve bunda ıs­râr etti. Bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir “…Mûsâ Rabbim! Bana kendini göster, Sana bakayım.» dedi. Rabbi buyurdu ki Sen Ben’i bu dünyâda aslâ göremezsin. Fakat şu dağa bak! O dağ yerinde kalabilirse, Sen de Ben’i görebilirsin!..»” el-A’râf, 143 Cenâb-ı Hakk’ı müşâhede etmek, derecesine göre ancak cennet ehlinin bir kısmına nasîb olacaktır. 2. Nûh -aleyhisselâm-’ın kavmi son derece zâlim ve azgın kimselerdi. Âyet-i kerîmede onların bu zulüm ve azgınlıklarından şöyle bahsedilmektedir “…Onlar çok zâlim, çok azgın kişilerin tâ kendileri idi.” en-Necm, 52 3. Fâsıktılar. Allâh Teâlâ şöyle buyurur “…Onlar, fâsık günahkâr, yoldan çıkmış bir milletti.” ez-Zâriyât, 46 4. Kötülüklere dalmışlardı. Âyet-i kerîmede onların bu vasfı şöyle bildirilmektedir “…Gerçekten onlar kötü bir milletti…” el-Enbiyâ, 77 5. Vicdansız idiler. Âyet-i kerîmede, merhamet ve şefkat hislerinden mahrum olan Nûh kavminin bu vasfı şöyle bildirilmektedir “…Onlar, kalb gözleri, vicdanları körelmiş bir gürûh idiler.” el-A’râf, 64 6. Çok inatçıydılar. Nûh -aleyhisselâm-’ın kavmi, tabiatları küfre ve günâha alışmış, dünyâda inadı prensip edinmiş kimselerdi. Onlar âhirette de aynı inadı devam ettirecekler, kendilerine bir peygamberin gelmiş olduğunu kabul etmeyeceklerdir. Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur “Nûh ve ümmeti kıyâmet günü gelirler. Allâh Teâlâ Hazret-i Nûh’a –Tebliğ ettin mi?» diye sorar. Nûh -aleyhisselâm- –Evet yâ Rabbî, tebliğ ettim.» diye karşılık verir. Sonra Allâh Teâlâ Nûh’un ümmetine hitâben –Nûh size tebliğde bulundu mu?» diye sorunca onlar –Hayır, bize hiçbir peygamber gelmemiştir.» diye cevap verirler. Bunun üzerine Allâh Teâlâ Nûh’a –Senin doğruluğuna kim şehâdette bulunur?» deyince Nûh -aleyhisselâm- –Hazret-i Muhammed ve ümmeti şâhitlik yapar.» der. Onlar da Nûh’un tebliğde bulunduğuna şâhitlik yaparlar.” Hadîs-i şerîfin râvîsi şu ilâvede bulunur Nitekim âyet-i kerîmede, Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm- ve ümmetinin, diğer peygamberler ve ümmetleri hakkında şâhitlik yapacakları açıkça bildirilmiştir İşte böylece sizi vasat bir ümmet yaptık ki, bütün insanlar üzerine şâhitler olasınız, Rasûl Hazret-i Muhammed de sizin üzerinize şâhit olsun…» el-Bakara, 143” Buhârî, Tefsîr, 2/13, Enbiyâ, 3; Tirmizî, Tefsîr, 2/2965 Allâh -celle celâlühû-, hakîkatten sapmış olan bu kavme Hazret-i Nûh -aleyhisselâm-’ı gönderdi. Âyet-i kerîmede buyrulur “Kendilerine can yakıcı bir azâb gelmezden önce onları uyar!» diye Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik.” Nûh, 1 HZ. NUH KAÇ YIL TEBLİĞ ETTİ? - Hz. Nuh’un Tebliği Nûh -aleyhisselâm-, elli yaşındayken Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi, Peygamberliğini bildirdi ve “Dermesil ve kavmine git; onlara tevhîd inancını teblîğ et!” dedi. Hazret-i Nûh, ömrünün sonuna kadar tevhîd inancını teblîğ edeceğine dâir söz mîsâk verdi. Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulur “Hani biz peygamberlerden tebliğ vazifelerini yerine getirmeleri için sağlam bir söz almıştık; Sen’den de, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ ve Meryem oğlu Îsâ’dan da. Evet biz onlardan pek sağlam bir söz al­mıştık!” el-Ahzâb, 7 “And olsun, biz Nûh’u kavmine elçi gönderdik. Nûh Onlara Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allâh’tan başkasına tapmayın! Ben size gelecek elem verici bir günün azâbından korkuyorum!» dedi.” Hûd, 25-26 Nûh -aleyhisselâm- ilk zamanlar vazîfesini gizli olarak yerine getirdi, sonraları âşikâr teblîğ etmeye başladı. Gençliğinde herke­sin sevgisini kazanmış bir zât olmasına rağmen teblîğe başlayınca durum değişti. Kendisine çok az kimse tâbî oldu. Kavmin melîki olan Dermesil, Hazret-i Nûh’un bu teblîğ faâliyetinden haber­dâr olunca, yanında bulunanlara “–O da kim?” dedi. Onlar da “–Bizim kavmimizden olduğu hâlde bize uymayan birisi... İsmi, Nûh bin Lâmek. Baştan akıllı idi. Sonradan aklını kaybetti. Kendisinin peygamber olduğunu söylüyor!” dediler. Ardından “–Putlara da karşı çıkıyor!” denince Dermesil, Hazret-i Nûh’u yanına çağırta­rak “–Yazık sana! Sen bizim ilâhlarımızı inkâr mı ediyorsun?” diye azarladı. Ayrıca, Hazret-i Nûh’un etrâfında fakirlerin olması sebebiyle onunla alay ediyorlardı. Kâfirler Nûh -aleyhisselâm-’a “–Senin peşinden gidenler sıradan ve basit kimseler iken biz hiç sana inanır mıyız!» dediler.” eş-Şuarâ, 111 Bu câhil ve zâlim kavim, kibirleri sebebiyle fakirleri ve garipleri küçük görü­yorlardı. Fakat Nûh -aleyhisselâm-, dâvâsı kadar, dâvâsının bağlılarını da savundu. Münkirlerin ithamlarına cevap verdi “Ben îmân eden kimseleri kovacak değilim.” eş-Şuarâ, 114 “…Çünkü onlar Rableriyle karşılaşacaklar. Fakat ben sizi câhil bir millet olarak görüyorum. Ey milletim! Onları kovarsam, Allâh’a karşı beni kim savunur? Düşünmez misiniz?” Hûd, 29-30 Dermesil ölünce yerine oğlu Nevlin geçti. O daha zâlim idi. Nûh -aleyhisselâm-, Nevlin zamanında da teblîğine aynen devâm etti. Kavmi, O’nunla alay ediyor, üzerine toprak atıyor ve O’nu dövüyorlardı. Hattâ bayılıncaya kadar boğazını sıktılar, öldü sandılar. Ayıldığı zaman “Ey Allâh’ım! Beni ve kavmimi bağışla. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.” dedi. Gusül abdesti alıp tekrar yanlarına vardı. Onları Allâh’a îmân ve ibâdete dâvet etti. İbn-i Hanbel, ez-Zühd, s. 50; İbn-i Esir, el-Kâmil, I, 69 Bütün bu eziyetlere rağmen O, büyük bir sabır gösteriyordu. Bir lutf-i ilâhî olarak, yaralarını zaman zaman Cebrâîl -aleyhisselâm- tedâvî ediyordu. Müşrikler “–Yazık sana ey Nûh! Bu dayağımız ve hakâretimize rağmen hâlâ dâvândan vazgeçmiyor musun?!” diyorlardı. Hazret-i Nûh ise “Ben mecnûn değilim. Atalarınız şimdi azâb çekiyor! Aklınızı başınıza alın!” diye onlara nasîhat ediyordu. Nûh -aleyhisselâm- devamla “Dâvetimden yüz çevirirseniz, bana bir zarar veremezsiniz!” buyuruyordu. Çünkü insan iki şeyden korkar 1. Başkalarının zarar vermesinden, 2. Menfaatlerinin kesilmesinden. Ancak Nûh -aleyhisselâm-, birinci korkuya cevâben “Ben sizin zarârınızdan korkmam! Tevekkül içindeyim!” İkinci korkuya cevâben de “Sizden bir ücret istemiyorum!” diyordu. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Nûh dedi ki Bu teblîğime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum! Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allâh’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” eş-Şuarâ, 109-110 Fakat O’nun bu dâvetine kulak veren olmadı. Hazret-i Nûh’a kavminden çok az kimse îmân etti. Oğullarından Sâm, Hâm ve Yâfes îmân etti. Diğer oğlu Ken’an ise îmân etmedi. Kavmi O’na, peygamberliği boyunca çok hakâret ve işkence etti. Nûh -aleyhisselâm-, kavminin yaptıklarına 950 sene tahammül gös­terdi. Nihâyet eziyetlere tâkat getiremeyince Cenâb-ı Hakk’a acziyetini arz etti. KAVİMLERİN HELAK OLMA SEBEPLERİ - Kavimlerin Helakı Târih boyunca bâzı toplumların, peygamberlerin getirdiği tevhîd akîdesini kabûl etmeyip hidâyetten mahrûm kalmalarının başlıca sebepleri şunlardır 1. Hak dinlerde dünyâda işlenen amellerin mükâfât ve mücâzâtının verileceğine dâir bir “âhiret” inancı vardır. Bunun için fertler dilediği gibi hareket edemezler. Dînî nassla­rın doğrultusunda hareketlerini tanzîm etmeye mecbûrdurlar. Nitekim İslâm’ın zuhûru ile putperestleri endişeye düşüren ilk haber, “âhiret” olmuştu. Buna “Büyük Haber” dediler. Ondan şiddetli bir rahatsızlık duydular. Kur’ân-ı Kerîm, bu rahatsızlığı şu şekilde ifâde eder “Birbirlerine neyi soruyorlar? O inanıp inanmamakta ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?” en-Nebe’, 1-3 Putperest toplumlarda ise dâimâ kuvvetliler, zayıfları ezerek onları nefsânî arzûla­rına göre köleleştirirler. Zayıfın hakkını savunan bir hukuk yoktur. Toplumda bütün menfaatler, güçlülere âittir. Onlar, yaptıkları fiillerden dolayı âhirette bir bedel ödemeyeceklerine inanırlar. Bu sebeple, hak dinlerdeki âhiret inancı, onları çok ra­hatsız eder. 2. Hak dinlerde disiplinli, metodlu bir ibâdet hayâtı vardır. Putperestlikte bu yoktur. Putperestler, putları menfaatleri doğrultusunda kendilerine yardımcı kabûl ederler. Ve kendilerini koruyacaklarını zannederler. Nefsî arzuları, hak dinlerdeki disiplinli ibâdet hayatına boyun eğmek istemez. 3. Hak dinlerde peygamberler, topluma örnek şahsiyet üsve-i hasene olur­lar. Putperestlikte ise, böyle bir örnek endişesi yoktur. Nefsânî arzularına göre istedikleri gibi hareket ederler. Meselâ câhiliye toplumundaki çok kocalı kadınlar buna bir örnektir. İnsanda inanma ihtiyâcı, fıtrîdir. İnsan, Hakk’ı bulamadığı veya hak kendisine zor geldiği zaman, bâtıla meyleder. İnanç, şuuraltında kalarak gerçek kaynağa ulaşama­yınca, küfür hâkim olur. Ancak inanç, şuuraltından ilâhî vahiy istikâmetinde şuur seviyesine çıkıp kemâle erince, îmân gerçekleşmiş olur. 4. Putperestlerin güçlü, zengin ve ileri gelen kimseleri, toplumda sâde bir hayat yaşayan peygamberleri ve ashâbını kibirlerinden ötürü küçük görme bedbaht­lığına düşerler. Çünkü onlar, inanan zayıf kimselerle beraber olunca, toplumda de­ğer kaybedeceklerini zannederler. 5. Putperestlerin hidâyetine mânî olan sebeplerden biri de, mal, mülk, evlâd gibi dünyevî câzibelerin onları gaflete bürüyerek acı bir aldanış içinde bırakması ve kalb gözlerini Hakk’a karşı perdelemesidir. Âyet-i kerîmede buyrulur “Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük, insanlara câzip kılındı. Bunlar, dünyâ hayâtının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak en gü­zel yer, Allâh’ın katındadır.” Âl-i İmrân, 14 Nûh -aleyhisselâm-, putperest kavminin kötü niyetlerini ortaya döküp kendi­lerine meydan okuyordu “Bir de onlara Nûh’un kıssasını oku Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allâh’ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allâh’a tevekkül etmişimdir, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, mühlet de vermeyin.»” Yûnus, 71 Nûh -aleyhisselâm-’ın bu sözleri, O’nun Rabbine olan tevekkülünü göster­mektedir. NUH TUFANI NEDEN OLDU? Nûh -aleyhisselâm-’a, dâvetine başladığı ilk yıllarda îmân edenlerden başka inanan olmadı. Bunun yanında kavminin O’na ve mü’minlere yaptıkları eziyetler de had safhaya ulaştı. Hattâ câhilâne bir cesâretle azâb-ı ilâhîyi isteyecek kadar azgınlaştılar “Dediler ki Ey Nûh! Bizimle mücâdele ettin ve bize karşı mücâdelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle tehdîd ettiğin azâbı bize getir!»” Hûd, 32 Bu vahiyden sonra zâlim kavmin, kendisini küçük görüp de teblîğini yalan saymaları ve, “Va’dettiğin azâbı getir!” demeleri üzerine Nûh -aleyhisselâm-, Allâh’ın irâde ve tasarrufunu onlara hatırlattı “Nûh dedi ki Onu size, ancak dilerse Allâh getirir. Ve siz Allâh’ı âciz bırakacak değilsiniz! Eğer Allâh sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez. Çünkü O sizin Rabbinizdir. Ve nihâyet O’na döndürülecek­siniz.»” Hûd, 33-34 Allâh Teâlâ, kavminin taşkınlıkları dolayısıyla Hazret-i Nûh’u tesellî sade­dinde şöyle vahyetti “Kavminden şu ana kadar îmân etmiş olanlardan başkası artık aslâ inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte oldukları günahlardan dolayı üzülme!” Hûd, 36 Nihâyet azâb-ı ilâhînin ilk başlangıç haberi olarak, Cenâb-ı Hak, bu bir türlü uslanmayan azgın kavmi kırk sene yağmursuz bıraktı. Hayvanları telef oldu. Çocukları doğmadı. Çâresiz kalarak Hazret-i Nûh’a mürâcaat ettiler. O da “–Şirkten dönün; sizin için duâ edeyim!” buyurdu. “Sonra Nûh, Cenâb-ı Hakk’a şu şekilde ilticâ etti Yâ Rabbî, ben kav­mime dedim ki Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. Mağfiret dileyin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin; mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın; size bahçeler ihsân etsin; sizin için ır­maklar akıtsın!” Nûh, 10-12 Mukâtil bin Süleyman -rahmetullâhi aleyh- buyurur “Bu âyetlerden sonra, yağmur duâlarında istiğfâr okumak meşhûr oldu.” Abdullâh bin Abbâs -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuşlardır “Bir kimse çok istiğfâr ederse, Allâh -celle celâluhû- onu her gamdan korur! Her darlıktan ona çıkış nasîb eder. Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır!” Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 141 Nûh -aleyhisselâm-, kavmini îkâz ve nasîhate şöyle devâm etti “Size ne oluyor ki, Allâh’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?! Oysa, sizi türlü merhâlelerden geçirerek o yaratmıştır! Görmediniz mi, Allâh yedi kat göğü birbiriyle âhenktâr olarak nasıl yarat­mış! Onların içinde Ay’ı bir nûr kılmış, Güneş’i de bir çerağ yapmıştır! Allâh, sizi de yerden ot bitirir gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır. Allâh, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır.” Nûh, 13-20 Ancak bu ahmak putperest kavim, hikmet dolu nasîhatlere kulak asmadılar. Böylece “Öğütlerin fayda vermemesi üzerine Nûh Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyânını artırmaktan başka işe yarama­yan kimseye uydular. Büyük hîleler, büyük desîseler kurdular! Rabbim! Onlar birbirlerine dediler ki Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Vedd’den, Süvâ’dan, Yeğûs’tan, Yeûk’dan ve Nesr’den aslâ vazgeçmeyin!» Böylece onlar, gerçekten bir çoklarını saptırdılar. Rabbim! Sen de bu zâ­limlerin ancak şaşkınlıklarını artır!” Nûh, 21-24 Bir baba oğluna Nûh -aleyhisselâm-’ı göstererek “–Bak, buna inanma!” dedi. O da babasının elinden asâyı aldı. Nûh -aleyhisselâm-’ın başına vurarak onu kan revân içinde bıraktı. Nûh -aleyhisselâm- ise “Yâ Rabbî! Hayır dilemiş isen, hidâyete erdir! Yoksa Sen onlara hükmedinceye kadar bana sabır ver! Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!” diyordu. Ancak eziyetler iyice arttı. Yapacak bir iş kalmadı. Bunun üzerine Nûh -aleyhisselâm- “Rabbine Yâ Rabbî mağlûb oldum; artık bana yardım et!» diyerek yalvardı.” el-Kamer, 10 Nûh -aleyhisselâm- uzun yıllar tebliğe devam etmesine rağmen ona çok az kimse inanmıştı. Bir nesil ölüp gidecekken kendilerinden sonra gelecek nesillerine Nûh’a îmân etmemelerini, ona muhalefet edip onunla savaşmalarını tavsiye ediyorlardı. Babalar, yetişip akıl bâliğ olan çocuklarına “–Yaşadığı sürece Nûh’a aslâ inanmayacaksınız.” diye öğütlerde bulunuyorlardı. Fıtratları tamâmen bozulmuş, îmânı ve hakka ittibâı reddedecek bir şekle bürünmüştü. Bu sebepten, Nûh -aleyhisselâm- şikâyet bâbında şöyle demişti “Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkârcı bırakma! Şâyet Sen onları bırakacak olursan, kullarını saptırırlar; ahlâksız ve inkârcıdan başkasını doğu­rup yetiştirmezler. Beni, anamı, babamı, inanmış olarak evime gireni hâne halkımdan îmân etmiş olanları, mü’min erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin ise yalnızca helâklerini artır!” Nûh, 26-28 Bu ilticâdan sonra Allâh -celle celâlühû- Hazret-i Nûh’a gemi yapmasını emretti “Gözlerimizin önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap, fakat zâlimlerin kurtuluşu için Bana yalvarma! Onlar mutlakâ boğulacaklardır!” Hûd, 37 Kavmi, Nûh -aleyhisselâm-’ın gemi yapmasıyla da alay etti. Âyet-i kerîmelerde buyrulur “Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız, biz de sizinle öyle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azâbın kime geleceğini ve sürekli bir azâbın kimin ba­şına ineceğini yakında bileceksiniz!»” Hûd, 38-39 Hak ve hakîkate kalbleri körelmiş halk, gece gelip gemiyi yakmak istiyorlar, yakamayınca “–Bu senin sihrindir!” diyorlardı. Gemiyi kirletiyorlardı. Bir müddet sonra uyuz hastalığına yakalandılar. Tedâvî için kendi pisliklerini yüz­lerine sürmeye mecbûr kaldılar. Cenâb-ı Hak, onları bu alâmetlerle îkâz ettiği hâlde intibâha gelmiyor, bir türlü uyanmıyorlardı. NUH TUFANI NASIL OLDU? Nûh -aleyhisselâm- ve mü’minlerin inşâ ettiği gemi zor şartlara dayanıklı sert ağaçtan yapılmıştı. Üç katlı olduğuna, iki veya dört senede tamamlandığına ve içinde ateş yakılarak buharla çalıştığına dâir rivâyetler vardır. İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre gemiye insanlardan sek­sen kişi bindi. Âdem -aleyhisselâm-’ın Cebrâîl tarafından getirilen “Tâbût”u da gemiye alındı ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu. İbn-i Sa’d, I, 41 Âyet-i kerîmede buyrulur “Nihâyet emrimiz gelip de fırın kaynadığı fâra’t-tennûr iş kızışıp sular kabarmaya başladığı zaman Nûh’a –Her şeyden iki çifti, aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâriç, âileni ve îmân edenleri gemiye bindir!» dedik. Zâten, onunla beraber îmân eden pek azdı.” Hûd, 40 Âyette geçen “tennûr” kelimesi, lügatte fırın demektir. Başka mânâlara da ge­lir. Buradan hareketle bâzı âlimler, Nûh -aleyhisselâm-’ın gemisinin ateşle kaynayan bir kazan tertibâtına sâhip, buharla çalışan bir gemi olduğunu söylerler. HZ. NUH’UN GEMİSİNE KİMLER BİNDİ? - Hz. Nuh’un Gemisine Binenler Diğer bir âyet-i kerîmede gemiye binenler hakkında şu bilgi verilmektedir “O’na şöyle vahyettik Gözlerimizin önünde muhâfazamız altında ve bildir­diğimiz şekilde gemiyi yap! Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başla­yınca, her cinsten birer çifti ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki âileni gemiye al! Zulmetmiş olanlar husûsunda Bana hiç yalvarma! Zîrâ onlar, kesinlikle boğulacaklardır.” el-Mü’minûn, 27 Gemiye hayvanlar da alınmıştı. Rivâyete göre Nûh -aleyhisselâm-, yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da “–Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz!” diyerek söz verdiler. Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve yılan tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi “Bütün âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!” es-Sâffât, 79 âyet-i kerîmesini hâlis niyetle okursa, onların zararından korunmuş olur. Nûh -aleyhisselâm- Allâh’ın emri istikâmetinde gemiye binecekleri bindirdikten ve gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra tûfanın alâmetleri görünmeye başladı. Âyet-i kerîmede bu başlangıç şöyle tasvîr edilir “Bunun üzerine biz sağanak hâlinde boşalan bir su yağmur ile gök kapılarını açtık. Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık. Derken o sular takdîr edilmiş bir iş tûfan âfeti için birleşiverdi.” el-Kamer, 11-12 Nûh -aleyhisselâm-’ın oğlu Ken’an gemiye binmeyenlerdendi. Hazret-i Nûh, son defa kendisine nasîhat ettiyse de fâide vermedi. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hâdise şöyle nakledilmektedir “...Nûh, gemiden uzakta bulunan oğluna Yavrucuğum! Sen de bizimle beraber bin; kâfirlerle beraber olma!» diye nidâ etti. Oğlu Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım!» dedi. Nûh Bugün Allâh’ın emrinden azâbından, merhamet sâhibi Allâh’tan başka koruyacak kimse yoktur!» dedi…” Hûd, 42-43 Oğluna yaptığı bu nasihatler fayda vermeyince Nûh -aleyhisselâm-, Rabbine yöneldi ve “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Sen’in va’din ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin!” Hûd, 45 diye yalvardı. Nûh -aleyhisselâm-’ın, kavmine bedduâ ettikten sonra oğluna duâ etmesi, O’nun zellesi oldu. Zîrâ Allâh -celle celâlühû-, O’nu zâlimler için duâ etmekten nehyetmişti. Bu durum karşısında câhillerden olmaması için de ilâhî îkâz geldi “Allâh buyurdu ki Ey Nûh! O aslâ senin âilenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O hâlde hakkında bilgin olmayan bir şeyi Ben’den isteme! Ben sana câhillerden olmamanı tavsiye ederim!» Nûh yaptığı zellenin farkına vararak dedi ki Ey Rabbim! Ben Sen’den, hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemekten yine Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrâna uğrayanlardan olu­rum!»” Hûd, 46-47 HZ. NUH’A NEDEN “NUH” DENMİŞTİR? Rivâyete göre Nûh -aleyhisselâm-, bu zellesinden dolayı çok ağlayıp gözyaşı döktüğü için kendisine “Nûh” denildi. Nûh -aleyhisselâm- istiğfâr ederek kusurundan hemen dönmüştü. Ama oğlu küfürden dönmedi ve sonunda “…Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı.” Hûd, 43 Yalnız Hazret-i Nûh, O’na îmân edenler ve gemiye alınan mahlûkât emniyet-i ilâhiyeye mazhardı. Binmiş oldukları gemi, dağlar gibi dalgalar arasında yürü­yordu. Allâh Teâlâ buyurur “Gemi dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu...” Hûd, 42 “İnkâr edilmiş olan Nûh’a bir mükâfât olmak üzere gemi, Bizim nezâretimizde akıp gidiyordu. And olsun ki, onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? Ey insanlar bakın; Benim azâbım ve uyarılarım nasılmış!” el-Kamer, 14-16 HZ. NUH’UN ŞÜKÜR DUASI Hazret-i Nûh -aleyhisselâm-, gemiye binmeden önce kendisine öğretilen şu duâ vesîlesiyle selâmet içindeydi “…Bizi zâlim milletten kurtaran Allâh’a hamd olsun! Rabbim! Beni bereketli bir yere indir! Sen ağırlayıp ikrâm edenlerin en hayırlısısın.» de!” el-Mü’minûn, 28-29 Rivâyete göre tûfan, Receb ayının birinci gününde başladı ve gemi altı ay su üstünde sey­retti. Sonra Allâh Teâlâ yere ve göğe emretti “Ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut!..” Hûd, 44 Bu emr-i ilâhî üzerine sular çekildi ve gemi, 10 Muharrem Âşûra gününde Cûdî Dağı’na indi. Sonra Nûh -aleyhisselâm-’a Cenâb-ı Hak tarafından “Ey Nûh! Sana ve seninle berâber olan ümmetlere bizden selâm ve bereket­lerle gemiden in! Kendilerini dünyâda faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azâbın dokunacağı ümmetler de olacaktır.» denildi.” Hûd, 48 Hazret-i Nûh -aleyhisselâm- ve mü’minler necât bulmuşlardı. Âyet-i kerîmelerde buyrulur “Biz Nûh’u ve berâberindekileri dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık!” eş-Şuarâ, 119 “...Onları ötekilerin yerine geçirdik, halîfeler yaptık! Âyetlerimizi yalanlayan­ları da denizde boğduk. Bak ki uyarılanların fakat inanmayanların sonu nasıl oldu?!” Yûnus, 73 Dünyâda felâket, âhirette acıklı azâb... Cenâb-ı Hak, zâlimlerin âkıbetini âyet-i kerîmede şu şekilde bildirir “Onlar günahları yüzünden suda boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allâh’tan başka yardımcı bulamadılar.” Nûh, 25 Tefsîr-i Kurtubî’de Hazret-i Hüseyin -radıyallâhu anh-’den rivâyet edilir ki “Ümmetim gemiye bindiklerinde, besmele çekerek; “…O’nun yürümesi ve durması Allâh’ın adıyladır. Rabbim bağışlar ve merha­met eder.” Hûd, 41 âyeti ile beraber, “Onlar, Allâh’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyâmet günü bütün yeryüzü O’nun tasarrufundadır. Gökler, O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşrik­lerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” ez-Zümer, 67 âyetini okur­larsa, boğulmaktan emîn olurlar.” Kurtubî, IX, 37 Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yolculuğa çıkarken hayvanı üzerine binip iyice yerleşince üç kere tekbir getirir ve “Bunu bizim hizmetimize veren Allâh’ı tesbîh ve takdîs ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz.” ez-Zuhruf, 13-14 âyetlerini okur, sonra da şöyle duâ ederdi “Ey Allâhım! Biz, bu yolculuğumuzda Sen’den iyilik ve takvâ, bir de bizi râzı olacağın amellere muvaffak kılmanı dileriz. Ey Allâh’ım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağı yakın et! Ey Allâh’ım! Seferde yardımcım, geride kalan çoluk çocuğumun koruyucusu Sen’sin. Ey Allâh’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü hâller görmekten Sana sığınırım.” Efendimiz yolculuktan döndüğünde de aynı sözleri söyler ve şu cümleleri ilâve ederdi “Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz’e hamd eden kişileriz.” Müslim, Hac, 425; Ebû Dâvûd, Cihâd, 72 İNSANLIĞIN İKİNCİ ATASI - İnsanlığın İkinci Babası Âlimlere göre tûfân, umûmîdir. Yeryüzünün her tarafını su kaplamıştır. Nişâncızâde Muhyiddîn Mehmed, Mir’ât-ı Kâinât adlı kitabında şöyle der “Gemi oturunca, seksen kişi Medînetü’s-Semânîn» şehrini kurdular. Bu şehre Sûk-i Semânîn» de denmektedir.” İnsanlığın ikinci defa çoğalması, işte bu seksen kişiden olmuştur. Nûh -aleyhisselâm-’ın büyük oğlu Sâm, zekî, akıllı ve sâlih bir zât idi. Babasından sonra o vekîl oldu. Hazret-i Nûh’un hayır duâlarına mazhar oldu. Sâlih insanlar da ekseriyetle O’nun neslinden gelmiştir. Araplar ve Farslar onun sülâlesinden çoğalmıştır. Diğer oğlu Hâm’dan Hind, Habeş ve Afrikalılar; Yâfes’ten Rus, Slav ve Türk soylarının çoğaldığı tahmin edilmektedir. Asyalılar ve -Bering Boğazı’ndan geçtiği tahmin edilen- Amerikalılar’ın yerlileri Kızılderililer de ondan çoğal­mıştır. Fakat zaman geçince, dînî hakîkatler yine unutuldu. İnsanlar, yıldızlara, Güneş’e ve heykellere tapar oldular. Müfessir Fahreddîn er-Râzî’nin beyânına göre, Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh -aleyhisselâm-’ın, kavminin içinde 950 sene çileli ve muzdarip bir hâlde bulunduğunun bildirilme­si, Rasûlullâh’ı tesellî içindi. Nûh -aleyhisselâm-, binbir çile ve ıztırâba uzun müddet katlanıp sab­retmesiyle ümmete mükemmel bir örnek olmuştur. AŞURE GÜNÜ Gemi, Âşûra günü olarak bilinen Muharrem ayının 10. gününde selâmetle Cûdî Dağı’na indikten sonra Hazret-i Nûh ve mü’minler, şükrâne olarak oruç tuttular. Kalan erzaktan âşûra pişirdiler. Bu sebeple o gün Muharrem’in 10’unda sadaka vermek, tatlı dağıtmak ve oruç tutmak sünnettir. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den şöyle rivâyet eder “Ramazandan sonra en sevaplı oruç, Allâh’ın ayı olan Muharrem’de tutulandır.” Müslim, Sıyâm, 202 Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- da, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den şöyle rivâyet etmiştir “Bir adam gelip Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazretleri’ne sordu –Yâ Rasûlallâh! Ramazan’dan sonra hangi ayda oruç tutmamı emir buyurur­sunuz?» Efendimiz Hazretleri cevâblarında –Eğer Ramazan’dan sonra oruç tutacaksan, Muharrem’de tut! Zîrâ o, Allâh’a âit bir aydır; onda bir gün vardır ki, Allâh, bir kavmin tevbesini o günde kabûl bu­yurdu; başka kavimlerin de tevbe ve niyâzlarını o günde kabûl eder.» buyur­dular.” Tirmizî, Savm, 40/741 O gün, Âşûra günü; o kavim de, Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’ın kavmi Benî İsrâîl idi. Yahûdîler bu bakımdan Âşûra gününü bayram olarak seçmişler, o günde ka­dın-erkek hep birlikte süslenmeyi âdet edinmişlerdi. Maamafih, o günde, Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’ın Allâh’a şükür niyetiyle oruç tut­masına binâen birtakım yahûdîler, peygamberlerine uyarak, Âşûra gününü oruçlu geçirirlerdi. AŞURE GÜNÜNÜN FAZİLETLERİ - Aşure Gününün Önemi Bu günün fazîletleri cümlesinden olarak Cenâb-ı Hakk’ın; Âdem -aleyhisselâm-’ın tevbesini bu günde kabûl ettiği ve O’nu bu günde “Safiyyullâh” kıldığı, İdrîs -aleyhisselâm-’ı yüce bir mekâna bu günde ref ettiği, Hazret-i Nûh’u gemiden bu günde çıkardığı, Hazret-i İbrâhîm’i ateşten bu günde kurtardığı, Tevrât’ı Mûsâ -aleyhisselâm-’a bu günde indirdiği, Hazret-i Yûsuf’u zindandan bu günde kurtardığı, Hazret-i Yâkûb’a gözlerini bu günde iâde buyurduğu, Hazret-i Eyyûb’u bu günde şifâya kavuşturduğu, Hazret-i Yûnus’u ba­lığın karnından bu günde kurtardığı, Benî İsrâîl için Kızıldeniz’i yararak onları bu günde selâmete ulaştırdığı, Dâvûd -aleyhisselâm-’ı bu günde mağfiret ettiği, Hazret-i Süleymân’a bu günde mülk ve saltanat verdiği, Ve Hazret-i Muhammed Mustafâ -aleyhissalâtü vesselâm-’ı geçmiş ve gelecek günahlarından bu günde mağfiret buyurduğu rivâyet olunur. AŞURE ORUCU İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- Hazretleri’nden mervîdir “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’den Medîne’ye hic­retlerinde yahûdîlerin oruç tuttuklarını görmüşlerdi. Sebebini sorduklarında yahûdîler –Bugün hayırlı, faydalı ve büyük bir gündür. Allâh, bu günde Mûsâ ve kavmi Benî İsrâîl’i düşmanlarından kurtarıp Firavun ve avanesini denizde boğdu. Mûsâ, Allâh’a şükrân olarak bu gün oruç tuttu; biz de tutuyoruz.» dediler. Bunun üzerine Efendimiz Hazretleri –Biz Mûsâ’ya ittibâ husûsunda sizden daha yakın ve lâyıkız. Zîrâ, hak dînin esaslarında ayrılığımız yoktur ve O’na da, getirdiklerine de inanıyoruz.» buyurdu­lar. Sonra da, başta kendileri olmak üzere mü’minlerle beraber Âşûra gününü oruçlu geçirdiler.” Buharî, Savm, 69, Enbiyâ, 22; Müslim, Sıyâm, 127/1130 Bir başka hadîs-i şerîfte de, yahûdîlere benzememek için bu orucun, Muharrem’in ya dokuz ve onuncu günü, ya da on ve onbirinci günü olmak üzere en az iki gün olarak tutulması emredilmiştir. Bu hadîs-i şerîf muktezâsınca, ibâdette dahî gayr-i müslimlere muhâlefet etmek gerekmektedir. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz rivâyet ederler ki “Kureyş, câhiliye devrinde Âşûra günü oruç tutuyorlardı. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de peygamber olmadan önce bu orucu tutarlardı.” Buharî, Savm, 69, Menâkıbu’l-Ensâr, 26, Tefsîr, 2/24 Bir müddet Medîne’de de bu Âşûra orucuna devâm edildi. Ramazan orucu farz olunca Âşûra orucu, insanların tercihine bırakılarak nâfile bir ibâdet hâline geldi. Ramazan’dan önce Âşûra orucuna vücûben devâm edildiği Buhârî ve Müslim’in rivâyetlerinden anlaşılmaktır. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- anlatıyor “Ramazan orucu farz olmazdan önce Âşûra orucu tutuluyordu. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı.” Buhârî, Savm, 69; Müslim, Sıyâm, 115 Hadîs-i şerîfte o günü oruçlu geçirmek hakkında “Her kim sabahleyin iftâr ettiyse, günün geri kalanını imsâk etsin; yâni birşey yemesin! Her kim oruca niyet etti ise, orucunu tamamlasın!” Buhârî, Savm, 69 buyrulmak sûretiyle sünnet olan bu orucun ne kadar fazîletli olduğu gösteril­mektedir. NUH KAVMİ NEDEN HELAK OLDU? Nûh Kavminin Helâk Sebeplerinden Başlıcaları 1. Küfür içindeydiler. Peygamberlerini, haşri ve neşri inkâr ediyorlardı. 2. Putlara tapıyor ve şirki teşvîk ediyorlardı. 3. Nûh -aleyhisselâm-’ı küçümsüyor, âsî olup O’na eziyet ediyorlardı. 4. Kibirliydiler; fakîrlere “reziller” diye hitâb ediyorlardı. Hikmet sâhiplerini de küçük görüyorlardı. Hakîkaten, kibirleri yüzünden fakîrlerle oturmayı isteme­mek de, helâk olan kavimlerin kötü hasletlerinin başlıcalarındandır. 5. Kadınlarında edeb, iffet ve hayâ yoktu. 6. Dünyâ lezzetlerine çok düşkündüler. 7. Şükretmiyorlardı. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, verdiği nîmetlere şükredilmesini ve nankörlük edilmemesini emretmektedir. Bir hadîs-i şerîfte şükür ve sabır ehli şöyle tavsîf edilmiştir “İki haslet vardır ki, bunlar her kimde bulunursa Allâh onu şükredici ve sabredici olarak yazar. Bu iki haslet kendisinde bulunmayan kimseyi ise şükredici ve sabredici olarak yazmaz Her kim dînî hususlarda kendinden üstün olana bakıp ona uyar ve dünyevî konularda ise kendinden aşağı olana bakıp, Allâh’ın verdiği nîmetlere hamdederse, işte böyle olan kimseyi Allâh, şükredici ve sabredici olarak yazar. Dînî hususlarda kendinden aşağıda olana bakan, dünyevî konularda ise kendinden üstün olana bakıp elde edemediklerine üzülen kimseyi de Allâh şükredici ve sabredici olarak yazmaz.” Tirmizî, Kıyâmet, 58 Nûh -aleyhisselâm- çok şükredici bir kuldu. Allâh Teâlâ onun bu husûsiyetini, bütün in­sanlığı ilâhî nîmetler karşısında şükredici olmaya teşvîk için şöyle hatırlatır “Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.” el-İsrâ, 3 Nitekim Nûh -aleyhisselâm- bir şey yiyip içmesinden elbise giymesine kadar, her hareketinde dâimâ Cenâb-ı Hakk’a hamd hâlindeydi. Giyinirken, yerken “besmele” çeker; yediğini bitirince veya giydiğini çıkarınca da “elhamdülillâh” derdi. Bunun için Cenâb-ı Hak ona “Abden şekûrâ şükredici bir kul” ismini vermiştir. İbn-i Hanbel, ez-Zühd, s. 50 Şükür; kulun, ihsân edilen nîmetlere ve iyiliklere karşı sevinerek onları ihsân eden Rabbine çeşitli söz ve davranışlarla hâlisâne bir kullukta bulunmasıdır. Bu da gösteriyor ki şükür, nîmetin hakîkî sâhibini bilmenin ismidir. Seriyyü’s-Sakatî -kuddise sirruh- buyurur “Bir kimse bir nîmete kavuşur, fakat şükrünü îfâ etmez ise, o nîmet elinden alınır!” Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede buyurur “…Eğer şükrederseniz, elbette size nîmetimi artırırım. Ve eğer nankörlük eder­seniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir!” İbrâhîm, 7 HZ. NUH’UN ÖZELLİKLERİ Nûh Aleyhisselâm’ın Bâzı Vasıfları 1. Hizmet ehli olması, 2. Denize açılması ve denizden istifâde etmesi, 3. Çok şükreden ve sabreden bir kul olması, 4. İstiğfârının bol olması. Nûh -aleyhisselâm-’ın peygamberliği 950 sene sürmüş ve Allâh’ın bu yüce peygamberi, uzun bir ömürden sonra her fânî gibi rûhunu Rabbine teslîm etmiştir. Vefâtı esnâsında yanında bulunan evlâdlarına Yüce Allâh’a ibâdete devam etmelerini emretti. Sonra oğlu Sâm’a “Yavrum, kalbinde zerre miktarı bile olsa şirk varken kabre girme! Çünkü Allâh Teâlâ’nın huzûruna müşrik olarak gelen kimse için hiçbir mâzeret yoktur. Yavrum, kalbinde zerre miktarı kibir olduğu hâlde kabre girme! Çünkü Kibriyâ Yüce Allâh’ın ridâsıdır. Ridâsı hakkında münâzaa eden yâni Cenâb-ı Hakk’a mahsus bir sıfatı kendisine lâyık gören kimseye Allâh Teâlâ gazap eder. Yavrum, kalbinde zerre miktarı yeis rahmetten ümit kesme bulunduğu hâlde kabre girme! Çünkü dalâlete düşmüş olan kimselerden başkası Allâh’ın rahmetinden ümit kesmez. Yavrum, sana لا اله الا الله» kelime-i tevhîdini emrediyorum. Çünkü yedi kat göklerle yedi kat yer, terâzinin bir kefesine, kelime-i tevhîd diğer kefesine konsa, bu ondan daha ağır gelir.” İbn-i Hanbel, Müsned, II, 170; ez-Zühd, s. 51; Heysemî, IV, 219 Rivâyete göre vefâtı yaklaştığı sırada Hazret-i Nûh -aleyhisselâm-’a “–Ey Ebu’l-Beşer, ey uzun ömürlü Peygamber! Dünyâyı nasıl buldun? diye soruldu. Nûh -aleyhisselâm- “–Onu iki kapılı bir ev gibi buldum. Bir kapısından girdim, diğer kapısından çıktım.” cevâbını verdi. İbn-i Esîr, el-Kâmil, I, 73 Hazret-i Nûh -aleyhisselâm- kendisine kamıştan bir kulübe yapmıştı. O’na “–Keşke kendine bundan daha sağlam bir ev yapsaydın.” denilince “–Ölecek bir kimse için bu bile çok!” demiştir. Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 145 Şirkin, küfrün ve zulmün muhtelif eziyetleri altında 950 seneye yakın bir süre halkına göstermiş olduğu tahammülle, kendisinden sonraki peygamberler ve ümmetlerine örnek gösterilerek, ilâhî iltifâta mazhar olan Nûh -aleyhisselâm-’dan bizlere kalan en güzel mîras “sabır”dır. Dipnot [1] Ülü’l-azm peygamberler En yüksek derecedeki peygamberler olup bunlar Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İbrâhîm, Mûsâ, Îsâ, Âdem ve Nûh -aleyhimüsselâm-’dır. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Gemi ile meşhur peygamber , hangi peygamber gemi yapmıştır , Tufan ile meşhur peygamber kimdir , Hz. Nuh mucizeleri NUH ALEYHİSSELÂM Altı ulülazm peygamberden ikincisidir. Tûfan’ı ile meşhurdur. İdris aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden. Allah korkusundan dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ”Nuh” aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı. Onun göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar. Onu çok sevenler ayrılık acısına dayanamadılar. Resmini yapıp seyrettiler. Daha sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller yaputperestpıp, tapmaya başladılar. Böylece insanlar arasında lik meydana çıktı. İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı. Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi. Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev inşasında çalışıyordu. Doğru yoldan ayrılmış olan insanların kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu. Elli yaşında iken, Allahü teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Kendi zamânında yaşayan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o’nun emirlerine uymaya, dâvet edeceğine söz misak verdi. Ona yeni bir din ve kitap verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı. Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur’ân-ı kerimde; puta tapan, günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir. Kur’ân-ı kerimde meâlen; ”Muhakkak ki biz, Nuh’u aleyhisselâm kavmine resûl olarak gönderdik” A’râf sûresi59 buyrulmaktadır. Nuh aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini, putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya iman edip, o’nun emirlerine uymalarını bildirdi. Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar inanmadılar ve ona düşman oldular. Nuh aleyhisselâm onlara nasihat ederek ”Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak için Allah tarafından gönderildim. Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip bir olan Allah’a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum” bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve sapıklıklarıda ısrar ediyordu. Çok az kimse imân etmişti. Fakat Nuh aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan devamlı sûrette Allah’a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse azâba yakalanacaklarını bildiriyordu. Kavmi ise bu dâvete uymadıkları gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı. Bir tarafdan da ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı. Hazret-i Nuh’un dâveti, günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu. O’na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha safha artırıyorlardı. Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ”Ben size zor ve güç bir teklif yapmıyorum. Puta tapmaktan vazgeçip Allahü teâlâya ibâdet ediniz. Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz. Allah’tan korkunuz zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız.” diyordu. Yılar sürüp gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak yapıyordu. Çok az kimse imân etmişti. Diğer insanlarsa iş sâhibi zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi. Her geçen gün daha bedbahtlaşan bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı. Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu. Onlar ise bunu idrak edemeyip karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh’u taşa tutuyorlar, onu şehirden kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı. Bir türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı. İsyanları sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti. Senelerce yağmur yağdırmadı. Malları, hayvanları helak oldu. Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri kayboldu, nesilleri kesildi. Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler. Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ”Ey kavmim başınıza gelen bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir. Putlara tapıp, Allah’a ibâdet etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti. Bu sebeple yağmurlar kesildi. Büyük sıkıntılara düştünüz. Ama Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin. Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin. Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve mükâfâtını verecek.” diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara ehemmiyetle nasihat etti. İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara düşeceklerini bildirdi. Nuh aleyhisselâm ve bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet; ”Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla davrandın. Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla korkutup durdun. Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim. Artık ne olacaksa olsun.” diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini hiç kabul etmedikleri, Kur’ân-ı kerim’de Hûd sûresinde ayet 32 bildirilmektedir. Nûh aleyhisselâm kavminin bu tutumu karşısında aslâ yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna gelmeyeceklerini iyice anladı. Bunun üzerine meâlen şöyle duâ ettiği Kur’ân-ı kerim’de bildirilmektedir ”Nuh aleyhisselâm dedi ki ”Ey Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar. Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin kâfirlerin ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.” Nuh sûresi26-28 ve ”Nuh aleyhisselâm duâ edip dedi ki Yâ Rabbi! Gerçekten kavmim beni tekzip etti. Beni yalanladı. Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver. Beni ve berâberimdeki müminleri kurtar.” Şuarâ sûresi117-118 Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine, Kur’ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği bildirilmektedir ”Nuh’a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek. O hâlde sen, kavmin seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma, kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir. Nezâretimiz altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler kâfirler hakkında bana duâ etme. Zirâ onlar suda boğulacaklardır.” Hûd sûresi36-37 Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne hemen bir gemi yapmaya başladı. Geminin yapılmasında Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl yapılacağını târif ediyordu. Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de geminin yapılmasında çalıştılar. Geminin inşâsını gören putperestler; ”Şimdi de marangozluğa mı başladın?” diyerek alay ediyorlardı. Hazret-i Nuh ise; ”Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz.” diyordu. Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi. ”Ey insanlar! Ben size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim. Bir ömür boyu size nasihat ettim. Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır ve tahammül gösterdim. Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek. Geliniz, dâvetimi kabul ediniz. Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz. Ben sizin hayır ve iyiliğinizi istiyorum. Siz bilmiyorsunuz ama, Allah’ın azâbı en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek. Bildirdiklerime inanmayan herkes helâk olacaktır. Şu yaptığım gemi, imân edenlerin binip kurtuluşa ereceği gemidir. Allah’a imân etmeyen âsiler suda boğulacaktır. Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun. Bu benim, herkesin duyması gereken son sözümdür.” Nuh aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar; ”Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun. Şimdi de kuru bir çöl ortasında büyük bir gemi yaptın. bizi tufanla korkutuyorsun biz sana da söylediklerine de inanmıyoruz.” dediler. Nihâyet bir müddet sonra geminin yapımı tamamlandı. Hazret-i Nuh’un yaptığı ve üç katlı olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket ettiği Buharlı bir gemi olduğu Kur’ân-ı kerim’de açıkça bildirilmektedir. Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki ”Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun fırının taşıp fışkırdığı yâhut gemi kazanının kaynadığı zaman biz Nuh’a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy. Üzerlerine boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri gemiye yükle. zâten Nuh’a imân edenler pek az idi.” Gemiye binecekler hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye binmelerini söyledi. Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler. Nitekim Kur’ân-ı kerim’de meâlen buyruldu ki ”Nuh aleyhisselâm gemiye bineceklere; ”Allahü teâlânın ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın irâdesiyledir. Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle tufân belâsından kurtaracıdır.” dedi.” Hûd sûresi41 Yine Kur’ân-ı kerim’de meâlen buyruldu ki ”Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye yerleşince; ”Bizi zâlim kâfir milletten kurtaran Allah’a hamd olsun. Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en hayırlısısın.” de.” Mü’minin sûresi28-29 Nuh aleyhisselâm her hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu. Sular dağları aştı. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında kaldı. Nuh aleyhisselâm inanmayan putperest kavim boğularak helak olup gitti. Bu tûfan hâdisesi Kur’ân-ı kerim’de kamer sûresi 11 ve 12. âyette bildirilmektedir. Tûfan başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm’a Kenan, imân edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ”Dağa çıkar sudan kurtulurum.” deyip binmedi. Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar arasında hazret-i Nuhûn hanımı da vardı. O da imân etmemişti. Tûfan altı ay devam etti. Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz! Suyunu yut ve ey gök suyunu tut.” Hûd sûresi 44 emriyle yağmur kesilip sular çekildi. Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda aşure günü Irak’ta Cûdi Dağı üzerine oturdu. Bundan sonra insanlar Nuh aleyhisselâmın üç oğlundan türedi. Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi. Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti. Nuh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp, Asya’ya, Avrupa’ya, Okyanusya’ya ve Berring Behreng Boğazından Amerika’ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar. Nuh aleyhisselâm Kur’ân-ı kerim’de şekür çok şükreden kul sıfatıyla anılmış olup, birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir. Ayrıca Kur’ân-ı kerim’deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh aleyhisselâmdan bahsedilmektedir. Ülü’lazm peygamberler arasında Neciyullah Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan denilen Nuh aleyhisselâm hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki ”Melek-ül mevt Azrail aleyhisselâm Nuh’a aleyhisselâm geldiğinde dedi ki ”Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü en yaşlısı, ey uzun ömürlü ve ey duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?” Nuh aleyhisselâm dedi ki ”Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da birinden girmiş diğerinden çıkmıştır.” Mûcizeleri 1-Nuh aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük taşları toprak yapmasını istemişlerdi. Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip, ”Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret etsin.” buyurdu. Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular. Bunun üzerine on iki kişi imân etti. 2-Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi. 3-Susuz yerlerden su çıkarırdı. 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi. 5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi. 6- Duâsıyla bulutsuz olarak yağmur yağardı. 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla yiyecek maddeleri hâline gelirdi. Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca, insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir miktar toprak ve kum yitecek hâline geldi ve bunu yediler. 8-İmân ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar. 9-Eliyle yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi. Hz. Nuh Kimdir? Hazreti Nuh Hayatı KıssasıHZ. NUH’UN DAVETİ HZ. NUH’UN GEMİSİHz. Nuh ve Tufan OlayıHz. Nuh’un Özellikleri Nuh kendilerine ”Ulu’l-Azm”1 denilen peygamberlerin büyüklerindendir. Ulu’l-Azm peygamberler Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. isa ve Hz. Muhammed Allah; Peygamberimize, bu peygamberlerin mücadelelerinde göstermiş oldukları sabır dolayısıyla onlar gibi davranmayı emretti. Bu peygamberlerin, imtihanları ağır ve mücadeleleri zor olduğu için ”Azim Sahibi Peygamberler” diye isimlendirilmiştir. İdris göğe çekildikten sonra insanlar, hak yoldan sapmaya ve putlara tapmaya başladılar. Allah, onlara Nuh peygamber olarak gönderdi. Hz Nuh, kavmini hak yola davet ettikçe, onlara nasihat ettikçe, putlara tapmaktan vazgeçmelerini istedikçe, onlar daha da azıp, ona eza ve cefa etmeye, onunla alay etmeye devam ettiler. Nuh İdris Peygamber’den sonra insanlara peygamber olarak gönderildi. Kavmini dokuz yüz elli yıl tevhide, yani Allah’ın birliği inancına davet etti. HZ. NUH’UN DAVETİ Nuh kırk yaşına gelince Allah tarafından kendisine vahyedilip peygamberlik verildi. Peygamber olarak gönderildiği kavim, sapık ve azgın bir Hz Nuh, bu azgın kavme Allah’ın emirlerini tebliğ ediyor ve onları hak dine davet ediyordu. Kur’an’da şöyle buyurulur ’Andolsun ki, Nuh’u elçi olarak kamine gönderdik. Dedi ki Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum. Kavminden ileri gelenler “Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz,” dediler. A’raf suresi, 59-63. ayetler Hz. Nuh kendi oğullarından; Ham, Sam ve Yafes, ona iman edenlerdendi. Diğer oğlu Yam, yani Ken’an, inkarcılar safında yer almıştı. Hz. Nuh, devamlı kavmini hak yola davet ediyor ve şöyle diyordu ’Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Doğrusu ben, size acıklı bir günün azabından korkuyorum.’’ Hud suresi, 26. ayet Azgın kavim ise; Hz. Nuh dalga geçiyor, alay ediyor ve ileri gelen elebaşıları şöyle diyorlardı ’Biz seni ancak bizim gibi bir insan olarak görüyoruz ve sana bağlı olanları da ilk bakışta, en düşüklerimizden ibaret görüyoruz. Sizin bize fazla bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; hatta sizi yalancılar sanıyoruz!’’ Hud suresi, 27. ayet Hz. Nuh’un putperest kavmi onu dinlememek için kulaklarını tıkıyor, yüzünü görmemek için elbiseleri ile başlarını örtüyor ve kibirlendikçe kibirleniyorlardı. Nuh suresi, 7. ayet Nuh kavmi puthanede heykellere ibadet ederken yanlarına gidip ’La ilahe illallah Allah’tan başka ilah yoktur!’’ deyiniz. Ben Allah’ın kulu ve resulüyüm’’ dedikçe , onlar bu sözleri işitmemek için kulaklarını parmaklarıyla tıkıyorlardı. Hz. Nuh, kavmini yıllarca gece gündüz, gizli açık davet etti. Fakat onlar Nuh ”delidir” Kamer suresi, 9. ayet diyerek incittiler. Hatta daha da ileri giderek ”Şayet davandan vazgeçmezsen seni taşlayarak öldürürüz” Şuara suresi, 116. ayet dediler. Rabbimiz, Hz. Nuh’u üzülme diye teselli etti ve iman edenlerden başkasının kesin olarak inanmayacağını vahyetti. Hud suresi., 36. ayet Bu durumda artık hiç bir ümidi kalmayan Hz. Nuh bunun üzerine, Rabbine Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı. Kamer suresi, 10. ayet Nitekim Allah, Hz. Nuh’un duasına şu şekilde icabet etti ’Bizim gözlerimizin önünde vahyimiz emrimiz uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır.’’ Hud suresi, 37. ayet HZ. NUH’UN GEMİSİ Nuh Allah’ın bu emrine uyarak hemen geminin yapımına başladı. Nuh gemiyi inşa ederken, kavminden topluluklar yanından geçtikçe alay etmek için – ’Ey Nuh! Peygamberlikten sonra marangozluğa mı başladın?! Ne yapıyorsun?!’’ diyorlardı. Hz. Nuh da – ’Gemi yapıyorum!’’ deyince, onlar alay ederek – ’Demek, karada gemi yapıyorsun ha?! Gemiyi karada mı yüzdüreceksin?!’’ diyorlardı. Gülüşüyor ve birbirlerine de – “Şu deliye bakın, su üzerinde seyretmek için ev yapıyor! Hani su, su nerede?!’’ diyerek alay ediyorlardı. Geminin yapımı iki yıl sürdü. Gemi tamamlanınca Allah, gemiye binmelerini emretti. Nuh gemiye, oğulları Sam, Ham,Yafes ve ve bunların hanımları ile kendisine iman edenleri bindirdi. Oğlu Yam Ken’an ise gemiye binmedi. Çünkü o inkarcılardandı. Nuh karısı Vaile de inkarcılardandı. İnsanlara, Nuh deli olduğunu söylediler. Gemiye binenlerin 80 kişi olduğu, bunların kırkının erkek, kırkının da kadın olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Nuh ve Tufan Olayı Allah, Hz. Nuh geminin bitiminden sonra büyük bir tufanın başlayacağını bildirmiş, gemiye iman edenlerle, bütün hayvanlardan da birer çift almasını emretmişti. Gemi bitince gemiye binecek insanlar ve hayvanlar geminin etrafına toplanmıştı. Gemiye önce hayvanlar bindirildi. Daha sonra da mü’minler ’bismillah’’ diyerek gemiye bindiler. Kısa bir müddet sonra, göklerden yağmurlar boşalmaya, yerden sular fışkırmaya başladı. Her tarafı su kaplayıp, yeryüzünü tuttu ve dağları aştı. Artık tufan başlamıştı. Böylece, inanmayanlar suların içinde boğulup gitti. Hz. Nuh’un Ken’an ismindeki oğlu ile karısı Vaile de boğulanlardan oldu. Tufan altı ay devam etti. Daha sonra yağmurlar kesilip, sular çekilmeye başladı ve gemi Cudi dağına oturdu. Hud suresi, 44. ayet Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cudi’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi. Hud suresi, 44. ayet Hz. Nuh ve beraberindeki mü’minler bereket ve selamet içinde Muharrem ayının onuncu gününde karaya ayak bastılar. O gün gemi halkı şükür orucu tuttular. Gemide arta kalan yiyeceklerden de ’Aşure yemeği’’ yaparak iftar ettiler. Günümüzde de, Hz. Nuh ve beraberindeki mü’minlerin kurtuluşu, Muharrem’in 9-10-11. günleri oruç tutularak ve aşure yapılarak kutlanmaktadır. Karaya ayak basılınca; Hz. Nuh yanındakilerden her birisi için birer ev yaptı. Ekin ekti, üzüm fidanları dikti. Tufandan sonra insanlar, Hz. Nuh’un evlatları ve onunla beraber olan mü’minlerin neslinden çoğaldı. Bu nedenle Hz. Nuh’a II. adem de denilir. Rivayete göre Nuh tufandan sonra almış sene daha ömür sürmüş ve Mekke’de vefat etmiştir. Kabri, Zemzem ile Hacer’ül-Esved arasındadır. ’Bütün alemlerden Nûh’a selâm olsun.’’ Saffat suresi, 79. ayet Hz. Nuh’un Özellikleri 1. Uzun boylu, iri vücutlu idi. 2. Çok sabırlı ve halim 3. Sebat ve azimde örnek idi. 4. İnsanlığın yeniden çoğalmasına vesile olduğu için kendisine ’adem-i Sani’’ İkinci adem denmiştir. 5. Gizli ve açık her yerde Allah’a yalvarır, dua ederdi. 6. Her işinin başında ’Bismillah’’, sonunda ’Elhamdülillah’’derdi. 7. Hiçbir halinden şikayet etmezdi. 8. Her haline şükrettiği için, Kur’an’da; ’Şekur’’Çok şükreden24 sıfatıyla 9. Kızlarla, kız kardeşlerle, hala ve teyzelerle evlenmenin haram olduğu hükmünü Alınacak Dersler 1. İman veya inkar yolunu seçmede insan hürdür. 2. İman bağı kan bağından önemlidir. Nitekim Hz. Nuh oğlunu kurtarmaya çalıştığında Allah onu uyarmıştır. Bunun üzerine Nuh tövbe ederek Allah’a sığınmıştır. 3. Küfür ve şirk Allah’ın gazabını gerektirir. 4. Nuh davası için zorluk ve işkencelere karşı dokuz yüz elli sene sabır, sebat, azim, inanç ve kararlılık göstermiştir. Tebliğini hiç bir engel karşısında bırakmamıştır. 5. Her meşru işin başında ’Bismillah,’’ sonunda ’Elhamdülillah’’ denmelidir. 6. Bütün zorlukların karşısında sabır ve azimle direnmek gerekir. Kuran-ı Kerim 71. suresi Nuh Suresi, Mekke’de nazil olmuştur, 28 Ayettir. Nuh Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu, Diyanet Türkçe Meali ve FaziletiNuh Suresi, Mekke döneminde inmiştir ve 28 âyettir. Sûrede başlıca, Nûh peygamberin mucadeleleri ve Nûh Tûfânı konu edilmektedir. ilâhî elçi olarak gönderilişi ve mucadeleleri anlatıldığından; sûre, bu ismi Suresi Hakkında BilgiSure adını, Hz. Nuh’un adından almıştır. Hz. Nuh’un peygamber olarak gönderilişi ve inkarcılara karşı verdiği mücadele anlatıldığı için sureye bu ad verilmiştir. Buhârî’de “Sûretü innâ erselnâ” adıyla geçmektedir. 28 ayetten oluşan Nuh suresi, Mekke’de inmiştir. Hem mushaftaki sıralamaya hem de nüzul sırasına göre 71. Kerim’in 71. sûresidir. 28 ayetten oluşur. Mekke’de inmiştir. Sûre, Nuh Peygamber’den söz ettiği için bu adla Nuh Peygamber’in ulusunu uyarmak için Allah’tan buyruk aldığı, tüm uyarılarına rağmen halkının doğru yolda gitmediğini, bu nedenle Allah’a inanan kendisini, annesini, babasını ve evine giren inanmış kişileri bağışlaması için duasını Nuh Peygamber’den söz etmekle birlikte onun döneminde yaşanan ünlü tufan olayına değinmez. Tufan olayı ile Nuh’un gemisine özellikle Hud Sûresi ile Müminûn Sûresi’nde Suresi FaziletiResulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Her kim sevabını umarak Nuh suresini okursa, Nuh Aleyhisselamın duasına nail olan müminlerden olur.” Ebu Suud Efendi, Ebû Suud Tefsiri İrşâdü Aklis-Selim, 9/45Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Müminlerin kurtuluşu üç şeyledir Nuh’un duası, İshak’ın duası, ve Muhammed’in şefaati Allah hepsine selatü selam eylesin.” Ebûl-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 6/302Bu sureyi vird haline getiren kimseler, daha dünyada iken cennetteki yerini görmeden vefat sureyi kendisine zulmetmek isteyen kişi için okursa onun şerrinden bi-iznillah maksatla okunursa, bi-iznillah o maksada bağışlanması ve kafirlerin kahrolmaları için Nuh suresinin 26-27. ayetleri çokça Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu ve Diyanet Türkçe MealiBismillâhirrahmânirrahîmRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحاً إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ 1. İnnē erselnē Nûhan ilē gavmihî en enzir gavmeke min gabli ey-ye’tiyehum azēbun elîm. 1. Şüphesiz, Biz Nûh’u; “Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar!” diye kendi kavmine peygamber olarak يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ 2. Gâle yē gavmi innî lekum nezîrum-mubîn. 2. O da dedi ki “Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ 3. Eniğbudullâhe vēttegûhu veetîûn. 3. “Allah’a kulluk edin, O’ndan korkun ve bana itaat edin.”يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاء لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ 4. Yeğfir lekum min zunûbikum veyue[k]h[k]hirkum ilē ecelim-musemmē. İnne ecelallâhi izē cēe lē yue[k]h[k]haru lev kuntum tağlemûn. 4. “Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah’ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız.”قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلاً وَنَهَاراً 5. Gâle Rabbi innî deavtu gavmî leylev-venehērâ. 5. Dedi ki “Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum.”فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَاراً 6. Felem yezidhum duâî illē firârâ. 6. “Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.”وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراً 7. Veinnî kullemē deavtuhum liteğfira lehum cealû esâbiahum fî ēzēnihim vesteğşev siyēbehum veesarrû vestekberustikbērâ. 7. “Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.’ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَاراً 8. Summe innî deavtuhum cihērâ. 8. “Sonra onları açıktan açığa davet ettim.”ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَاراً 9. Summe innî eğlentu lehum veesrartu lehum isrârâ. 9. “Daha sonra davamı onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.”فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّاراً 10. Fegultusteğfirû Rabbekum innehû kēne ğaffērâ. 10. “Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَاراً 11. Yursilis-semēe aleykum midrârâ. 11. “Öyle yapın ki, Üzerinize gökten sağanak bol miktarda yağmur yağdırsın.”وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَاراً 12. Veyumdidkum biemvēliv-vebenîne veyec al-lekum cennētiv-veyec al-lekum enhērâ. 12. “Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size ürün yüklü bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.”مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَاراً 13. Mē lekum lē tercûne lillēhi vegârâ. 13. “Size ne oluyor ki, Allah’tan bir vakarı ummuyorsunuz?”وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَاراً 14. Vegad [k]halegakum etvērâ. 14. “Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır.”أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً 15. Elem terav keyfe [k]halegallâhu seb’a semēvētin tıbēgâ. 15. “Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum mutabakat içinde yaratmıştır?”وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً 16. Vecealel gamera fîhinne nûrav-vecealeş-şemse sirâcē. 16. “Ve Ay’ı bunlar içinde bir nûr kılmış, Güneş’i de aydınlatıcı ve yakıcı bir kandil yapmıştır.”وَاللَّهُ أَنبَتَكُم مِّنَ الْأَرْضِ نَبَاتاً 17. Vallâhu enbetekum minel ardi nebētē. 17. “Allah, sizi yerden bir bitki gibi bitirdi.”ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجاً 18. Summe yuîdukum fîhē veyu[k]hricukum i[k]hrâcē. 18. “Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi diriltici bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır.”وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطاً 19. Vallâhu ceale lekumul erda bisētâ. 19. “Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı.”لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلاً فِجَاجاً 20. Liteslukû minhē subulen ficēcē. 20. “Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye.”قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَاراً 21. Gâle Nûhur-Rabbi innehum asavnî vēttebeû mel lem yezidhu mēluhû veveleduhû illē [k]hasērâ. 21. Nûh “Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi artırmayan kimselere uydular.”وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراً 22. Vemekerû mekrân kubbērâ. 22. “Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular.”وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدّاً وَلَا سُوَاعاً وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْراً 23. Vegâlû lē tezerunne ēlihetekum velē tezerunne veddev-velē suvēav-velē yeğûse veyeûga venesrâ. 23. “Ve dediler ki Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Ye’uk’u ve ne de Nesr’i.”وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيراً وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالاً 24. Vegad edallû kesîrav-velē tezidiz-zâlimîne illē dalele. 24. “Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma.”مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَاراً فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَاراً 25. Mimmē [k]hatîētihim uğrigû feud[k]hilû nērân felem yecidû lehum min dûnillēhi ensârâ. 25. Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah’ın dışında hiçbir yardımcı نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّاراً 26. Vegâle Nûhur-Rabbi lē tezer alel ardi minel kēfirîne deyyērâ. 26. Nûh “Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.” إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِراً كَفَّاراً 27. İnneke in tezerhum yudillû ibēdeke velē yelidû illē fēcirân keffērâ. 27. “Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan fâcir’den kâfirden başkasını doğurmazlar.”رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَاراً 28. Rabbiğfir lî velivēlideyye velimen de[k]hale beytiye mu’minev-velilmu’minîne vēlmu’minēti velē tezidiz-zâlimîne illē tebērâ. 28. “Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır..”İlgili Diğer KonularSırasıyla Kuran-ı Kerim Tüm Sureler ve AçıklamalarıKuran-ı Kerim Hakkında BilgiKur’ân-ı Kerim Nüzul İniş Sırasına göre SurelerFatiha SuresiBakara SuresiBakara Suresi FaziletleriYasin suresiKısa Namaz Sureleri

hz nuh ile ilgili 2 ayet kısa